MISIR ŞURUBU, SAĞLIK VE KÜRESEL OYUNLAR
Tayfun Özkaya
Mısır şurubu deyip geçmeyin. Bu şekerin sağlığımız üzerine ne gibi etkiler yarattığını hiç düşündünüz mü? Sakın “ben mısır şurubu tüketmiyorum” demeyin. İçtiğiniz kolada, meyve suyunda, gazozda, yediğiniz çukulatada, tatlıda, kekte, pastada dondurmada kısacası yüzlerce üründe bu mısırdan elde edilen şeker kullanılıyor. Çünkü daha ucuz. Bir süredir çoğu bir takım yabancı firmalar gene çoğunlukla ithal edilen mısırlardan şeker üretmek üzere ülkemizde fabrikalar kurdular. Ucuza mal oluyor fena mı demeyin. Fabrikaların kurulması için tarım topraklarının kullanılması, gölleri kirletmesi olaylarını bu yazıda bir kenara koyalım. Mısır şurubu nedeniyle şeker fabrikalarımız kapatılıyor ve şeker pancarı üretimimiz geriletiliyor. 2001 yılında çıkarılan “şeker yasası” ile mısır şurubu üretim kotası %10 olarak belirlenmiş, daha sonra Bakanlar Kurulu kararı ile kota %15’e yükseltilmiştir. Bu kota ABD’de %2, Almanya’da binde 8.9, Fransa’da binde 4.9’dur. Kısacası Derviş’in kakaladığı “on beş günde on beş kanun” furyası içinde geçmiş olan bu yasa küresel güçlerin boynumuza taktığı bir kement olmaktadır. Bu kement her gün biraz daha çok boynumuzu sıkıyor. Ne olduğunu anlamaz isek köylüyü yok ettiği gibi tüketiciyi de resmen öldürecek.
Geçen hafta İstanbul’da “Beslenme ve metabolizma” kongresine katıldık. Bu kongrenin geniş bildiri özetlerini www.beslenmemetabolizmakongresi2007.org adresinden okuyabiliyorsunuz. Bir süre sonra sunuları da web sayfasına koyacaklar. Kongreyi İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Beslenme ve Metabolizma Bilim Dalı, Çocuk Beslenme ve Metabolizma Derneği ve Fenilketenürlü Çocukları Tarama ve Koruma Derneği birlikte düzenlediler. Bu kongrede birçok güzel bildiri sunuldu. Profesör Mübeccel Demirkol ve Kenan Demirkol da konumuzla ilgili çok iyi bilgiler verdiler. Buna göre çay şekeri sakaroz, bir molekül glikoz ve bir molekül früktozdan oluşur. Glikoz/früktoz oranı %50/%50’dir. Mısır şurubunda ise bu oran %80/%20 ile früktoz lehine kayar. Früktoz ise tüm şekerler arasında en hızlı yağa dönüşenidir, böylece kan trigliserit düzeyini çok yükseltir. Bu da kalp hastalıklarını arttırır. İnsülin ve leptin salgılanmadığından früktozdan zengin beslenme tokluk yaratmayarak hızlı kilo alımına ve buna bağlı beslenmeden kaynaklanan hastalıklara yol açar. Mısır şurubu içeren besinler bir türlü tokluk hissi vermez. Yedikçe yersiniz. Şimdi Amerika’da neden obezite yani aşırı şişmanlığın hızla arttığını, kalp hastalıkların neden çok yüksek olduğunu daha iyi anlıyoruz. Ne yazık ki küresel güçlerin zorlaması ile Türkiye’yi de aynı yola sokuyorlar.
Diğer yandan ithal mısırın GDO’lu (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar) olduğu kesine yakındır. Bunların ülkemize ithali yasak olmasına rağmen uygulamada rahatça girmektedirler. GDO’lu ürünlerin sağlık sakıncaları çoktandır bilinmektedir.
Ne yapalım? Önce bu mısır şurubu kotasını mümkün olan en düşük düzeye indirmeliyiz. Hiç olmazsa daha iyi. Küreselleşmenin boynumuza taktığı bu kemendi çıkartalım. Şeker yasasını kökten değiştirelim. Bunun için mücadele edelim. Üretici isek örgütlerimize soralım bakalım. Bu konuda ne düşünüyorlar? Ne yapmayı düşünüyorlar? Tüketicilerin de yapacağı çok şey var. Bu yasanın değişmesi tüketicileri de yararına. Daha sonra yediğimize içtiğimize dikkat edelim. Mısırdan elde edilen şeker içermemesine çalışalım.
Sağlıklı beslenme konusu daha derin bir olay. Bu konuya devam edeceğiz.
Tayfun Özkaya
Mısır şurubu deyip geçmeyin. Bu şekerin sağlığımız üzerine ne gibi etkiler yarattığını hiç düşündünüz mü? Sakın “ben mısır şurubu tüketmiyorum” demeyin. İçtiğiniz kolada, meyve suyunda, gazozda, yediğiniz çukulatada, tatlıda, kekte, pastada dondurmada kısacası yüzlerce üründe bu mısırdan elde edilen şeker kullanılıyor. Çünkü daha ucuz. Bir süredir çoğu bir takım yabancı firmalar gene çoğunlukla ithal edilen mısırlardan şeker üretmek üzere ülkemizde fabrikalar kurdular. Ucuza mal oluyor fena mı demeyin. Fabrikaların kurulması için tarım topraklarının kullanılması, gölleri kirletmesi olaylarını bu yazıda bir kenara koyalım. Mısır şurubu nedeniyle şeker fabrikalarımız kapatılıyor ve şeker pancarı üretimimiz geriletiliyor. 2001 yılında çıkarılan “şeker yasası” ile mısır şurubu üretim kotası %10 olarak belirlenmiş, daha sonra Bakanlar Kurulu kararı ile kota %15’e yükseltilmiştir. Bu kota ABD’de %2, Almanya’da binde 8.9, Fransa’da binde 4.9’dur. Kısacası Derviş’in kakaladığı “on beş günde on beş kanun” furyası içinde geçmiş olan bu yasa küresel güçlerin boynumuza taktığı bir kement olmaktadır. Bu kement her gün biraz daha çok boynumuzu sıkıyor. Ne olduğunu anlamaz isek köylüyü yok ettiği gibi tüketiciyi de resmen öldürecek.
Geçen hafta İstanbul’da “Beslenme ve metabolizma” kongresine katıldık. Bu kongrenin geniş bildiri özetlerini www.beslenmemetabolizmakongresi2007.org adresinden okuyabiliyorsunuz. Bir süre sonra sunuları da web sayfasına koyacaklar. Kongreyi İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Beslenme ve Metabolizma Bilim Dalı, Çocuk Beslenme ve Metabolizma Derneği ve Fenilketenürlü Çocukları Tarama ve Koruma Derneği birlikte düzenlediler. Bu kongrede birçok güzel bildiri sunuldu. Profesör Mübeccel Demirkol ve Kenan Demirkol da konumuzla ilgili çok iyi bilgiler verdiler. Buna göre çay şekeri sakaroz, bir molekül glikoz ve bir molekül früktozdan oluşur. Glikoz/früktoz oranı %50/%50’dir. Mısır şurubunda ise bu oran %80/%20 ile früktoz lehine kayar. Früktoz ise tüm şekerler arasında en hızlı yağa dönüşenidir, böylece kan trigliserit düzeyini çok yükseltir. Bu da kalp hastalıklarını arttırır. İnsülin ve leptin salgılanmadığından früktozdan zengin beslenme tokluk yaratmayarak hızlı kilo alımına ve buna bağlı beslenmeden kaynaklanan hastalıklara yol açar. Mısır şurubu içeren besinler bir türlü tokluk hissi vermez. Yedikçe yersiniz. Şimdi Amerika’da neden obezite yani aşırı şişmanlığın hızla arttığını, kalp hastalıkların neden çok yüksek olduğunu daha iyi anlıyoruz. Ne yazık ki küresel güçlerin zorlaması ile Türkiye’yi de aynı yola sokuyorlar.
Diğer yandan ithal mısırın GDO’lu (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar) olduğu kesine yakındır. Bunların ülkemize ithali yasak olmasına rağmen uygulamada rahatça girmektedirler. GDO’lu ürünlerin sağlık sakıncaları çoktandır bilinmektedir.
Ne yapalım? Önce bu mısır şurubu kotasını mümkün olan en düşük düzeye indirmeliyiz. Hiç olmazsa daha iyi. Küreselleşmenin boynumuza taktığı bu kemendi çıkartalım. Şeker yasasını kökten değiştirelim. Bunun için mücadele edelim. Üretici isek örgütlerimize soralım bakalım. Bu konuda ne düşünüyorlar? Ne yapmayı düşünüyorlar? Tüketicilerin de yapacağı çok şey var. Bu yasanın değişmesi tüketicileri de yararına. Daha sonra yediğimize içtiğimize dikkat edelim. Mısırdan elde edilen şeker içermemesine çalışalım.
Sağlıklı beslenme konusu daha derin bir olay. Bu konuya devam edeceğiz.
No comments:
Post a Comment