Yapilacak sendika yasasi degisikligine iliskin Çiftçi Sendikaları Konfederasyonlasma Platformu görüş ve önerilerini İçişleri Bakanlığı,Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı,CHP Çalışma Komisyonu üyesi Bayram Ali Meral, DTP Çalışma Komisyonu üyesi Sevahir Bayındır,MHP Calisma Komisyonu üyasi Osman Çaliş, DISK, Suleyman Çelebi,Türk-İs, Salih Kılıç,Hak-İş, Salim Uslu‘ya iletti. Dosya aşağıdadır.
Sayın İlgiliÇiftçi Sendikaları Konfederasyonlaşma Platformu olarak talep ettiğimiz yasal düzenlemeler; “tarımsal üreticilerin, çiftçilerin sendika kurma hakkına” ilişkindir ve bu talebimizin gerekçeleri aşağıda bilgilerinize sunulmuştur.Türkiye’de kırsal kesimde yaşayanlar halen nüfusun yüzde 28’ini, toplam işgücünün ise yüzde 35’ini oluşturuyor. Yani ülkemizin büyük kısmı halen geçimini bitkisel ya da hayvansal ürün üreterek, tarımsal ürün üreterek sağlıyor.Bu tarımsal üretim dağınık, birbiriyle genel olarak bağlantısız ve planlamasız şekilde yürütülüyor. Ayrıca KİT’lerin ve KİK’lerin özelleştirilmesinin bir sonucu olarak üretici ile büyük yatırımcı aynı sahnede “hukuki eşitlik ilkesi” çerçevesinde muamele görüyor.Bu genel tabloda ülkemiz tarımı için en önemli nokta “sözleşmeli tarım”. Sözleşmeli tarım, firmalar ile üreticiler arasında ürünün ekimi, dikimi veya üretiminden önce yapılan, çiftçinin belirli bir ekiliş alanı ve üretimi gerçekleştirme sorumluluğunu yüklenmesine karşın, firmaların da elde edilecek ürünü belirli koşullarda almayı garanti ettiği andlaşmaya dayalı üretim ve pazarlama modeli olarak tanımlanabilir.Sözleşmeli tarıma dayalı üretimde; üretimi yapan üretici ile ürünü satın almayı taahhüt eden firma arasında klasik anlamda bir “iş sözleşmesi” akdedilmiyor. Aradaki hukuki ilişki Borçlar Kanunu uyarınca “sözleşme serbestîsi ilkesine” dayanarak duruma göre düzenleniyor.Kısaca Sanayi Devriminin gerçekleştiği dönemdeki işçi-işveren ilişkileri, yani devletin müdahalesinden uzak ve işçilerin dağınık ve örgütsüz olduğu, tarafların hukuken eşit kabul edildiği ve sözleşmelerin serbestlik ilkesince yapıldığı varsayımı ile hareket edilen dönemin bugünkü yansıması üreticiler ile firmalar arasında söz konusudur. Ve bugünkü sözleşmeli üreticiler de tıpkı Sanayi Devrimi sırasında olduğu gibi örgütlenme olanaklarından mahrum bırakılmaktadır.Üretici bırakın bağımsız çalışan olmayı; kendi tarlasında firmanın sigortasız elemanı gibi çalıştırılmaktadır. Bu nedenle serbest piyasa kuralları çerçevesinde hukuken eşit olarak görünen üretici ile firmanın gerçek anlamda eşit olduğunu söylemek ise mümkün değildir. Bu anlamda gerçek eşitliği, sosyal adaleti ve toplumsal dengeyi sağlamakla; Anayasamızın özüne ve ruhuna uygun bir biçimde bu alanı düzenlemekle yükümlü olan devlettir. Bu yükümlülük yanı sıra ayrıca Anayasamızda belirtilen Türkiye Cumhuriyetinin değiştirilemez niteliklerinden olan “insan haklarına saygılı devlet” ilkesi gereğince Anayasanın gösterdiği sınırlar ve ülkemizin de taraf olduğu uluslararası sözleşmeler çerçevesinde “herkes örgütlenme hakkına sahiptir”.Kısaca, insan haklarına saygılı, sosyal bir hukuk devletinde; devletin temel yükümlülüklerinden biri bireylerin temel hak ve özgürlüklerini kullanmasında engelleyici değil, kolaylaştırıcı olmak; bir diğeri ise sosyal adaleti gerçekleştirebilecek mekanizmalar kurmak ve bu mekanizmaların vatandaşlar tarafından kurulmasına engel teşkil etmemektir.GÜNCEL HUKUKİ DURUMA) İÇ HUKUK YÖNÜNDENAnayasamızın 51. maddesindeki “Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir.” düzenlemesi ile sendika kurma hakkını “çalışanlara ve işverenlere” tanımıştır.Anayasamızdaki “çalışanlar” tabiri 3 Ekim 2001 tarihli ve 4709 sayılı “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun” ile getirilmiş olup; bu tarihten önce Anayasamızca bu hak sadece “işçi ve işverenlere” tanınmış idi.“İşçiler” ile “çalışanlar”ın aynı anlama gelmediği; aksine çalışanlar kavramının işçileri de kapsadığı bir gerçektir. Burada bahsedilen hukuki değişim tersi bir yönde 1961 Anayasasında da yaşanmıştır.Şöyle ki; 1961 Anayasası’nın 46. maddesinin ilk şeklinde “Çalışanlar ve işverenler, önceden izin almaksızın, sendikalar ve sendika birlikleri kurma bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten ayrılma hakkına sahiptirler.” düzenlemesi ile sendika kurma hakkını “çalışanlara ve işverenlere” tanımıştır.20 Eylül 1971 tarihli ve 1488 sayılı “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun” ile 1961 Anayasasının 46. maddesinden “çalışanlar” kavramı çıkarılmış ve bu tabirin yerine “işçiler” kavramı eklenmiştir. Bu değişikliğin sendika kurma özgürlüğünün önünde ne derece engel olabileceği yine bir başka Anayasa Mahkemesi kararı ile açıklanmıştır. Anayasa Mahkemesi 23.06.1970 tarih ve 1970/3 Esas ve 1970/35 sayılı kararında çalışanlar kavramını şöyle yorumlamıştır: “Anayasamızın 46. maddesi çalışanların sendika kurma hakkını güvence altına almıştır. Çalışanlar kavramı; çalışma durumunda bulunan bütün insanları kapsar. İşçi, sermayeci, topraklı ve topraksız çiftçi, memur ve öğretmen demeden hepsini içine alır.”B) ULUSLARARASI HUKUK YÖNÜNDENAnayasamızın 90. maddesi gereği; usulüne göre onaylanarak yürürlüğe giren uluslar arası andlaşmalar kanun hükmündedir. Ve hatta temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası andlaşmalar ile Türk kanunları arasında aynı konuda farklı düzenlemelerin bulunması halinde uluslararası andlaşma metinleri uygulanacaktır.Üretici çiftçilerin sendikal haklarının dayanaklarını oluşturan onaylayarak taraf olduğumuz uluslar arası sözleşme ve belgeler ile bu konuda yapılan somut düzenlemeler şunlardır:
1) İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi: 10 Aralık 1948 de kabul edilen ve Bakanlar Kurulunca imzalanarak 27 Mayıs 1949’da Resmi Gazetede yayımlanan Bildirgenin, sendika hakkı ile ilgili 23.maddesinin 4. fıkrası şöyledir: “Herkesin, menfaatlerinin korunması için sendikalar kurmaya ve bunlara katılmaya hakkı vardır.”2) Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme:16 Aralık 1966’da kabul edilip 3 Ocak 1976’da yürürlüğe giren ve 18 Haziran 2003 tarihli Resmi Gazete onaylanmasına ilişkin uygun bulma yasası yayımlanan bu sözleşmenin,”Sendika Hakkı ve Sınırları ve Grev Hakkı” başlıklı 8.maddesi şöyledir:“1. Bu Sözleşme’ye Taraf devletler aşağıdaki hakları güvence altına almakla yükümlüdürler:a) Herkesin, ekonomik ve toplumsal çıkarlarını geliştirmesi ve koruması için sendika kurma ve yalnızca ilgili örgütün kurallarına bağlı olarak dilediği sendikaya girme hakkı.Bu hakkın kullanılmasına, yasalarda belirtilen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik ve kamu düzeni menfaati ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması bakımından gerekli olan sınırlamalardan başka bir sınırlama getirilemez;b) Sendikaların ulusal federasyonlar ya da konfederasyonlar kurma hakkı ve konfederasyonların uluslar arası sendikal örgütler kurma ya da bunlara katılma hakkı;c) Sendikaların, yasalarda belirtilen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik ve kamu düzeni menfaati ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması bakımından gerekli olan sınırlandırmalardan başka bir sınırlama olmaksızın özgürce faaliyete bulunma hakkı;d) Her ülkenin yasalarına uygun olarak kullanılmak kaydıyla, grev hakkı;2. Bu madde sözü edilen hakların, silahlı kuvvetler, polis ya da devlet yönetiminin mensupları tarafından kullanılmasına yasal kısıtlamalar getirmesine engel olmaz.3. Bu maddenin hiçbir hükmü, Sendika Özgürlüğü ve Sendika Hakkının Korunmasına İlişkin 1948 tarihli Uluslar arası Çalışma Örgütü Sözleşmesi’ne Taraf Devletlere, Sözleşme’de öngörülen güvenceleri ihlal edici yasal tedbirler alma ya da yasaları bu güvenceleri ihlal edici şekilde uygulama yetkisi vermez.”
3) Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme: 16 Aralık 1966’da kabul edilip 23 Mart 1976’da yürürlüğe giren ve 18 Haziran 2003 tarihli Resmi Gazetede onaylanmasına ilişkin uygun bulma yasası yayımlanan bu sözleşmenin, “Sendika Hakkı ve Sınırları” başlıklı 22.maddesi şöyledir:“1) Herkesin, kendi çıkarlarını korumak için sendikalar kurmak ya da bunlara girmek hakkı da dâhil olmak üzere, başkalarıyla bir araya gelip dernek kurma hakkı vardır.2) Bu hakkın kullanılmasına, yasalara uygun olarak konulmuş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik ya da kamu güvenliği, kamu düzeni bakımından ve kamu sağlığının, genel ahlakın korunması ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması bakımından gerekli olan sınırlamalardan başka sınırlamalar getirilemez. Bu madde, silahlı kuvvetler ya da polis teşkilatı mensuplarına bu hakkın kullanılmasında yasal sınırlamalar konulması engellenemez.3) Bu maddenin hiçbir hükmü, Sendika Kurma Özgürlüğü ve Sendika Hakkının Korunmasına İlişkin 1948 tarihli Uluslararası Çalışma Örgütü Sözleşmesi’ne Taraf Devletlere, bu Sözleşme’de öngörülen güvencelere zarar verecek yasa tedbirleri alma ya da hukuki uygulamalarda bulunma yetkisi vermez.”
4) İnsan Haklarını ve Temel Özgürlükleri Koruma Sözleşmesi (İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi): 4 Kasım 1950’de kabul edilip 2 Eylül 1953’te yürürlüğe giren ve ülkemizce 18 Mayıs 1954’te onaylanan bu sözleşmenin “Toplantı, Dernek ve Sendika Hakları ve Sınırları” başlıklı 11.maddesi şöyledir:“1. Her şahıs asayişi ihlal etmeyen toplantılara katılmak ve başkalarıyla birlikte sendikalar ve kendi menfaatlerini korumak üzere sendikalara girmek hakkı dâhil olmak üzere dernek kurmak hakkını haizdir.2. Bu hakların kullanılması, demokratik bir toplulukta, zaruri tedbirler mahiyetinde olarak milli güvenliğin amme emniyetinin, nizami muhafazanın, suçun önlenmesinin, sağlığın veya ahlakın ve başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunması için ve ancak kanunla tahdide tabi tutulabilir.Bu madde, bu hakların kullanılmasında idare, silahlı kuvvetler veya zabıta mensuplarının muhik tahditler koymasına mani değildir.”
5) Yeni bir Avrupa İçin Paris Şartı: 21 Kasım 1990’da ülkemizin de içinde yer aldığı Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı/Teşkilatı (AGİK/AGİT) çerçevesinde kabul edilen Paris Şartında, örgütlenme hakkı konusunda şu düzenleme vardır:“İnsan hakları ve temel özgürlükler tüm insanlar içindir(insanların doğuştan kazandıkları haklardır.), başkasına aktarılamaz ve yasayla güvenceye bağlanmıştır. Hükümetlerin birinci sorumluluğu, onları korumak ve geliştirmektir. Tam olarak onlara uyulması ve onların kullanılması, özgürlük, adalet ve barışın temelidir.(…) “Biz onaylıyoruz ki, ayrım gözetmeksizin herkesin:(…) örgütlenme ve barışçı toplantı özgürlüğüne, (…) Hakkı vardır.”
7) 87 Nolu Sendika Özgürlüğüne ve Örgütlenme Hakkının Korunmasına İlişkin İLO Sözleşmesi: 17 Haziran 1948’de kabul edilip, 25b Şubat 1993’te Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 87 nolu sözleşmenin 2. maddesi şöyledir:“Çalışanlar ve işverenler herhangi bir ayırım yapılmaksızın önceden izin almadan istedikleri kuruluşları kurmak ve yalnız bu kuruluşların tüzüklerine uymak koşulu ile bunlara üye olmak hakkına sahiptirler.”Bu belgelerin ortak özelliği, sendika hakkının öznelerini örneğin işçiler, kamu görevlileri, çalışanlar olarak değil ”herkes” olarak belirlemiş, sendika kurma ve sendikalara üye olma hakkını “herkes”e tanımış, dernek/örgütlenme hakkının sendika hakkını da içerdiğini açıkça belirtmiş olmalarıdır. Güvenceye alınan sendika hakkının amacı ise, üreticiler için de geçerli olan ekonomik ve sosyal çıkarların korunması ve geliştirilmesidir.
C) YARGITAY KARARLARIAnayasamızın sendika kurma hakkını tüm çalışanlara tanımış olmasına ve Anayasamızın 90. maddesi gereği esas alınması gereken uluslar arası andlaşmalarda sendika kurma hakkının herkese tanınmış olmasına rağmen; Yargıtay, kararlarında “üreticilerin sendika kurma haklarının iç hukukta düzenlenmemiş olduğu” gerekçesi ile tarımsal üretim yapan üreticilerin kurmuş olduğu sendikaları kapatma yönünde verilen kararları onaylamaktadır. Böylece büyük kısmı sözleşmeli üretim yapmakta olan ülkemiz üreticileri; serbest piyasa kurallarınca düzenlenen bir pazarda, örgütlü tarım şirketlerine karşı öz savunma örgütlerini kuramayacak bir hale getirilmektedir.Yargıtay, bu kararlarında gerekçe olarak; Anayasamızda sendika kurma hakkının sadece işçilere tanınmış olduğu dönemde çıkarılmış olan 05.05.1983 tarih ve 2821 sayılı Sendikalar Kanunun 2. maddesini göstermektedir:“İşçi: Hizmet akdine dayanarak çalışanlara denilir.Bu Kanun bakımından araç sahibi hariç nakliye mukavelesine göre esas itibariyle bedeni hizmet arzı suretiyle çalışmayı veya neşir mukavelesine göre eserini naşire terketmeyi meslek edinmiş bulunanlar ve adi şirket mukavelesine göre ortaklık payı olarak esas itibariyle fiziki veya fikri emek arzı suretiyle - bu mukavelenin aynı durumdaki herkese fiilen açık olması kaydıyla bir işyerinde çalışanlar da işçi sayılırlar.”Sendikalar Kanunun 2. maddesindeki “işçi” kavramının tarımsal üreticileri kapsamadığına dayanarak yapılan yorumlar; sadece bu kanunun hazırlandığı ve yürürlüğe koyulduğu tarihteki Anayasal düzenleme ile başka bir tanımlama yapılmasının zaten mümkün olmadığı gerçeği ile dahi geçersiz kılınabilir.Ancak tüm bunlar bir yana, Anayasa madde 90/son cümledeki açık hükmü ve 2001 tarihli Anayasa değişikliğini bir yana bırakarak; iç hukukta düzenleme olmadığı gerekçesi ile bir hakkın kullanılmasına engel teşkil etmek; iktidara, iç hukukta düzenleme yapmayarak temel hakların kullanılmasını engelleme yetkisi tanır. Bu durumun ise insan haklarına saygılı, sosyal bir hukuk devletince kabul edilmesi mümkün değildir. Ayrıca böyle bir yorum ile uluslararası andlaşmaların onaylanmasına, normlar hiyerarşisinde kanun ile eşdeğer düzenlenmesine ve hatta Anayasa Mahkemesi tarafından dahi iptal edilememesine dair temel düzenlemelerin özüne ve ruhuna aykırı davranılmaktadır. Tüm bu düzenlemelerin, özellikle de Anayasa madde 90/son hükmünün temel amacı insan haklarının sadece bir ulusal iç hukuk sorunu olmadığı; aksine uluslararası bir gündem maddesi olduğuna ilişkin temel ön kabuldür.
SONUÇ VE İSTEM1982 Anayasa’nın çalışanlara sendika kurma hakkını tanıyan düzenlemesine ve Anayasa Mahkemesi’nin içtihat haline gelmiş kararlarına rağmen, Sendikalar Kanunu’nun bu hakkı sadece hizmet akdi ile çalışanlara tanıması hukuka aykırıdır. Bu açıdan bugüne kadar milyonlarca topraklı ve topraksız çiftçi, köylü anayasal haklarını kullanamamıştır.İş bu nedenle, Anayasa’dan ve Uluslar arası sözleşmelerden kaynaklanan sendika kurma hakkımızın önündeki engellerin kaldırılması için gereğinin yapılması ve konu hakkında en kısa zamanda tarafımızın bilgilendirilmesini arz ve talep ederiz…
SaygılarımızlaAbdullah Aysu
Çiftçi Sendikaları KonfederasyonlaşmaPlatformu Dönem Sözcüsü
-->
Sayın İlgiliÇiftçi Sendikaları Konfederasyonlaşma Platformu olarak talep ettiğimiz yasal düzenlemeler; “tarımsal üreticilerin, çiftçilerin sendika kurma hakkına” ilişkindir ve bu talebimizin gerekçeleri aşağıda bilgilerinize sunulmuştur.Türkiye’de kırsal kesimde yaşayanlar halen nüfusun yüzde 28’ini, toplam işgücünün ise yüzde 35’ini oluşturuyor. Yani ülkemizin büyük kısmı halen geçimini bitkisel ya da hayvansal ürün üreterek, tarımsal ürün üreterek sağlıyor.Bu tarımsal üretim dağınık, birbiriyle genel olarak bağlantısız ve planlamasız şekilde yürütülüyor. Ayrıca KİT’lerin ve KİK’lerin özelleştirilmesinin bir sonucu olarak üretici ile büyük yatırımcı aynı sahnede “hukuki eşitlik ilkesi” çerçevesinde muamele görüyor.Bu genel tabloda ülkemiz tarımı için en önemli nokta “sözleşmeli tarım”. Sözleşmeli tarım, firmalar ile üreticiler arasında ürünün ekimi, dikimi veya üretiminden önce yapılan, çiftçinin belirli bir ekiliş alanı ve üretimi gerçekleştirme sorumluluğunu yüklenmesine karşın, firmaların da elde edilecek ürünü belirli koşullarda almayı garanti ettiği andlaşmaya dayalı üretim ve pazarlama modeli olarak tanımlanabilir.Sözleşmeli tarıma dayalı üretimde; üretimi yapan üretici ile ürünü satın almayı taahhüt eden firma arasında klasik anlamda bir “iş sözleşmesi” akdedilmiyor. Aradaki hukuki ilişki Borçlar Kanunu uyarınca “sözleşme serbestîsi ilkesine” dayanarak duruma göre düzenleniyor.Kısaca Sanayi Devriminin gerçekleştiği dönemdeki işçi-işveren ilişkileri, yani devletin müdahalesinden uzak ve işçilerin dağınık ve örgütsüz olduğu, tarafların hukuken eşit kabul edildiği ve sözleşmelerin serbestlik ilkesince yapıldığı varsayımı ile hareket edilen dönemin bugünkü yansıması üreticiler ile firmalar arasında söz konusudur. Ve bugünkü sözleşmeli üreticiler de tıpkı Sanayi Devrimi sırasında olduğu gibi örgütlenme olanaklarından mahrum bırakılmaktadır.Üretici bırakın bağımsız çalışan olmayı; kendi tarlasında firmanın sigortasız elemanı gibi çalıştırılmaktadır. Bu nedenle serbest piyasa kuralları çerçevesinde hukuken eşit olarak görünen üretici ile firmanın gerçek anlamda eşit olduğunu söylemek ise mümkün değildir. Bu anlamda gerçek eşitliği, sosyal adaleti ve toplumsal dengeyi sağlamakla; Anayasamızın özüne ve ruhuna uygun bir biçimde bu alanı düzenlemekle yükümlü olan devlettir. Bu yükümlülük yanı sıra ayrıca Anayasamızda belirtilen Türkiye Cumhuriyetinin değiştirilemez niteliklerinden olan “insan haklarına saygılı devlet” ilkesi gereğince Anayasanın gösterdiği sınırlar ve ülkemizin de taraf olduğu uluslararası sözleşmeler çerçevesinde “herkes örgütlenme hakkına sahiptir”.Kısaca, insan haklarına saygılı, sosyal bir hukuk devletinde; devletin temel yükümlülüklerinden biri bireylerin temel hak ve özgürlüklerini kullanmasında engelleyici değil, kolaylaştırıcı olmak; bir diğeri ise sosyal adaleti gerçekleştirebilecek mekanizmalar kurmak ve bu mekanizmaların vatandaşlar tarafından kurulmasına engel teşkil etmemektir.GÜNCEL HUKUKİ DURUMA) İÇ HUKUK YÖNÜNDENAnayasamızın 51. maddesindeki “Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir.” düzenlemesi ile sendika kurma hakkını “çalışanlara ve işverenlere” tanımıştır.Anayasamızdaki “çalışanlar” tabiri 3 Ekim 2001 tarihli ve 4709 sayılı “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun” ile getirilmiş olup; bu tarihten önce Anayasamızca bu hak sadece “işçi ve işverenlere” tanınmış idi.“İşçiler” ile “çalışanlar”ın aynı anlama gelmediği; aksine çalışanlar kavramının işçileri de kapsadığı bir gerçektir. Burada bahsedilen hukuki değişim tersi bir yönde 1961 Anayasasında da yaşanmıştır.Şöyle ki; 1961 Anayasası’nın 46. maddesinin ilk şeklinde “Çalışanlar ve işverenler, önceden izin almaksızın, sendikalar ve sendika birlikleri kurma bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten ayrılma hakkına sahiptirler.” düzenlemesi ile sendika kurma hakkını “çalışanlara ve işverenlere” tanımıştır.20 Eylül 1971 tarihli ve 1488 sayılı “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun” ile 1961 Anayasasının 46. maddesinden “çalışanlar” kavramı çıkarılmış ve bu tabirin yerine “işçiler” kavramı eklenmiştir. Bu değişikliğin sendika kurma özgürlüğünün önünde ne derece engel olabileceği yine bir başka Anayasa Mahkemesi kararı ile açıklanmıştır. Anayasa Mahkemesi 23.06.1970 tarih ve 1970/3 Esas ve 1970/35 sayılı kararında çalışanlar kavramını şöyle yorumlamıştır: “Anayasamızın 46. maddesi çalışanların sendika kurma hakkını güvence altına almıştır. Çalışanlar kavramı; çalışma durumunda bulunan bütün insanları kapsar. İşçi, sermayeci, topraklı ve topraksız çiftçi, memur ve öğretmen demeden hepsini içine alır.”B) ULUSLARARASI HUKUK YÖNÜNDENAnayasamızın 90. maddesi gereği; usulüne göre onaylanarak yürürlüğe giren uluslar arası andlaşmalar kanun hükmündedir. Ve hatta temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası andlaşmalar ile Türk kanunları arasında aynı konuda farklı düzenlemelerin bulunması halinde uluslararası andlaşma metinleri uygulanacaktır.Üretici çiftçilerin sendikal haklarının dayanaklarını oluşturan onaylayarak taraf olduğumuz uluslar arası sözleşme ve belgeler ile bu konuda yapılan somut düzenlemeler şunlardır:
1) İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi: 10 Aralık 1948 de kabul edilen ve Bakanlar Kurulunca imzalanarak 27 Mayıs 1949’da Resmi Gazetede yayımlanan Bildirgenin, sendika hakkı ile ilgili 23.maddesinin 4. fıkrası şöyledir: “Herkesin, menfaatlerinin korunması için sendikalar kurmaya ve bunlara katılmaya hakkı vardır.”2) Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme:16 Aralık 1966’da kabul edilip 3 Ocak 1976’da yürürlüğe giren ve 18 Haziran 2003 tarihli Resmi Gazete onaylanmasına ilişkin uygun bulma yasası yayımlanan bu sözleşmenin,”Sendika Hakkı ve Sınırları ve Grev Hakkı” başlıklı 8.maddesi şöyledir:“1. Bu Sözleşme’ye Taraf devletler aşağıdaki hakları güvence altına almakla yükümlüdürler:a) Herkesin, ekonomik ve toplumsal çıkarlarını geliştirmesi ve koruması için sendika kurma ve yalnızca ilgili örgütün kurallarına bağlı olarak dilediği sendikaya girme hakkı.Bu hakkın kullanılmasına, yasalarda belirtilen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik ve kamu düzeni menfaati ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması bakımından gerekli olan sınırlamalardan başka bir sınırlama getirilemez;b) Sendikaların ulusal federasyonlar ya da konfederasyonlar kurma hakkı ve konfederasyonların uluslar arası sendikal örgütler kurma ya da bunlara katılma hakkı;c) Sendikaların, yasalarda belirtilen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik ve kamu düzeni menfaati ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması bakımından gerekli olan sınırlandırmalardan başka bir sınırlama olmaksızın özgürce faaliyete bulunma hakkı;d) Her ülkenin yasalarına uygun olarak kullanılmak kaydıyla, grev hakkı;2. Bu madde sözü edilen hakların, silahlı kuvvetler, polis ya da devlet yönetiminin mensupları tarafından kullanılmasına yasal kısıtlamalar getirmesine engel olmaz.3. Bu maddenin hiçbir hükmü, Sendika Özgürlüğü ve Sendika Hakkının Korunmasına İlişkin 1948 tarihli Uluslar arası Çalışma Örgütü Sözleşmesi’ne Taraf Devletlere, Sözleşme’de öngörülen güvenceleri ihlal edici yasal tedbirler alma ya da yasaları bu güvenceleri ihlal edici şekilde uygulama yetkisi vermez.”
3) Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme: 16 Aralık 1966’da kabul edilip 23 Mart 1976’da yürürlüğe giren ve 18 Haziran 2003 tarihli Resmi Gazetede onaylanmasına ilişkin uygun bulma yasası yayımlanan bu sözleşmenin, “Sendika Hakkı ve Sınırları” başlıklı 22.maddesi şöyledir:“1) Herkesin, kendi çıkarlarını korumak için sendikalar kurmak ya da bunlara girmek hakkı da dâhil olmak üzere, başkalarıyla bir araya gelip dernek kurma hakkı vardır.2) Bu hakkın kullanılmasına, yasalara uygun olarak konulmuş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik ya da kamu güvenliği, kamu düzeni bakımından ve kamu sağlığının, genel ahlakın korunması ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması bakımından gerekli olan sınırlamalardan başka sınırlamalar getirilemez. Bu madde, silahlı kuvvetler ya da polis teşkilatı mensuplarına bu hakkın kullanılmasında yasal sınırlamalar konulması engellenemez.3) Bu maddenin hiçbir hükmü, Sendika Kurma Özgürlüğü ve Sendika Hakkının Korunmasına İlişkin 1948 tarihli Uluslararası Çalışma Örgütü Sözleşmesi’ne Taraf Devletlere, bu Sözleşme’de öngörülen güvencelere zarar verecek yasa tedbirleri alma ya da hukuki uygulamalarda bulunma yetkisi vermez.”
4) İnsan Haklarını ve Temel Özgürlükleri Koruma Sözleşmesi (İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi): 4 Kasım 1950’de kabul edilip 2 Eylül 1953’te yürürlüğe giren ve ülkemizce 18 Mayıs 1954’te onaylanan bu sözleşmenin “Toplantı, Dernek ve Sendika Hakları ve Sınırları” başlıklı 11.maddesi şöyledir:“1. Her şahıs asayişi ihlal etmeyen toplantılara katılmak ve başkalarıyla birlikte sendikalar ve kendi menfaatlerini korumak üzere sendikalara girmek hakkı dâhil olmak üzere dernek kurmak hakkını haizdir.2. Bu hakların kullanılması, demokratik bir toplulukta, zaruri tedbirler mahiyetinde olarak milli güvenliğin amme emniyetinin, nizami muhafazanın, suçun önlenmesinin, sağlığın veya ahlakın ve başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunması için ve ancak kanunla tahdide tabi tutulabilir.Bu madde, bu hakların kullanılmasında idare, silahlı kuvvetler veya zabıta mensuplarının muhik tahditler koymasına mani değildir.”
5) Yeni bir Avrupa İçin Paris Şartı: 21 Kasım 1990’da ülkemizin de içinde yer aldığı Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı/Teşkilatı (AGİK/AGİT) çerçevesinde kabul edilen Paris Şartında, örgütlenme hakkı konusunda şu düzenleme vardır:“İnsan hakları ve temel özgürlükler tüm insanlar içindir(insanların doğuştan kazandıkları haklardır.), başkasına aktarılamaz ve yasayla güvenceye bağlanmıştır. Hükümetlerin birinci sorumluluğu, onları korumak ve geliştirmektir. Tam olarak onlara uyulması ve onların kullanılması, özgürlük, adalet ve barışın temelidir.(…) “Biz onaylıyoruz ki, ayrım gözetmeksizin herkesin:(…) örgütlenme ve barışçı toplantı özgürlüğüne, (…) Hakkı vardır.”
7) 87 Nolu Sendika Özgürlüğüne ve Örgütlenme Hakkının Korunmasına İlişkin İLO Sözleşmesi: 17 Haziran 1948’de kabul edilip, 25b Şubat 1993’te Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 87 nolu sözleşmenin 2. maddesi şöyledir:“Çalışanlar ve işverenler herhangi bir ayırım yapılmaksızın önceden izin almadan istedikleri kuruluşları kurmak ve yalnız bu kuruluşların tüzüklerine uymak koşulu ile bunlara üye olmak hakkına sahiptirler.”Bu belgelerin ortak özelliği, sendika hakkının öznelerini örneğin işçiler, kamu görevlileri, çalışanlar olarak değil ”herkes” olarak belirlemiş, sendika kurma ve sendikalara üye olma hakkını “herkes”e tanımış, dernek/örgütlenme hakkının sendika hakkını da içerdiğini açıkça belirtmiş olmalarıdır. Güvenceye alınan sendika hakkının amacı ise, üreticiler için de geçerli olan ekonomik ve sosyal çıkarların korunması ve geliştirilmesidir.
C) YARGITAY KARARLARIAnayasamızın sendika kurma hakkını tüm çalışanlara tanımış olmasına ve Anayasamızın 90. maddesi gereği esas alınması gereken uluslar arası andlaşmalarda sendika kurma hakkının herkese tanınmış olmasına rağmen; Yargıtay, kararlarında “üreticilerin sendika kurma haklarının iç hukukta düzenlenmemiş olduğu” gerekçesi ile tarımsal üretim yapan üreticilerin kurmuş olduğu sendikaları kapatma yönünde verilen kararları onaylamaktadır. Böylece büyük kısmı sözleşmeli üretim yapmakta olan ülkemiz üreticileri; serbest piyasa kurallarınca düzenlenen bir pazarda, örgütlü tarım şirketlerine karşı öz savunma örgütlerini kuramayacak bir hale getirilmektedir.Yargıtay, bu kararlarında gerekçe olarak; Anayasamızda sendika kurma hakkının sadece işçilere tanınmış olduğu dönemde çıkarılmış olan 05.05.1983 tarih ve 2821 sayılı Sendikalar Kanunun 2. maddesini göstermektedir:“İşçi: Hizmet akdine dayanarak çalışanlara denilir.Bu Kanun bakımından araç sahibi hariç nakliye mukavelesine göre esas itibariyle bedeni hizmet arzı suretiyle çalışmayı veya neşir mukavelesine göre eserini naşire terketmeyi meslek edinmiş bulunanlar ve adi şirket mukavelesine göre ortaklık payı olarak esas itibariyle fiziki veya fikri emek arzı suretiyle - bu mukavelenin aynı durumdaki herkese fiilen açık olması kaydıyla bir işyerinde çalışanlar da işçi sayılırlar.”Sendikalar Kanunun 2. maddesindeki “işçi” kavramının tarımsal üreticileri kapsamadığına dayanarak yapılan yorumlar; sadece bu kanunun hazırlandığı ve yürürlüğe koyulduğu tarihteki Anayasal düzenleme ile başka bir tanımlama yapılmasının zaten mümkün olmadığı gerçeği ile dahi geçersiz kılınabilir.Ancak tüm bunlar bir yana, Anayasa madde 90/son cümledeki açık hükmü ve 2001 tarihli Anayasa değişikliğini bir yana bırakarak; iç hukukta düzenleme olmadığı gerekçesi ile bir hakkın kullanılmasına engel teşkil etmek; iktidara, iç hukukta düzenleme yapmayarak temel hakların kullanılmasını engelleme yetkisi tanır. Bu durumun ise insan haklarına saygılı, sosyal bir hukuk devletince kabul edilmesi mümkün değildir. Ayrıca böyle bir yorum ile uluslararası andlaşmaların onaylanmasına, normlar hiyerarşisinde kanun ile eşdeğer düzenlenmesine ve hatta Anayasa Mahkemesi tarafından dahi iptal edilememesine dair temel düzenlemelerin özüne ve ruhuna aykırı davranılmaktadır. Tüm bu düzenlemelerin, özellikle de Anayasa madde 90/son hükmünün temel amacı insan haklarının sadece bir ulusal iç hukuk sorunu olmadığı; aksine uluslararası bir gündem maddesi olduğuna ilişkin temel ön kabuldür.
SONUÇ VE İSTEM1982 Anayasa’nın çalışanlara sendika kurma hakkını tanıyan düzenlemesine ve Anayasa Mahkemesi’nin içtihat haline gelmiş kararlarına rağmen, Sendikalar Kanunu’nun bu hakkı sadece hizmet akdi ile çalışanlara tanıması hukuka aykırıdır. Bu açıdan bugüne kadar milyonlarca topraklı ve topraksız çiftçi, köylü anayasal haklarını kullanamamıştır.İş bu nedenle, Anayasa’dan ve Uluslar arası sözleşmelerden kaynaklanan sendika kurma hakkımızın önündeki engellerin kaldırılması için gereğinin yapılması ve konu hakkında en kısa zamanda tarafımızın bilgilendirilmesini arz ve talep ederiz…
SaygılarımızlaAbdullah Aysu
Çiftçi Sendikaları KonfederasyonlaşmaPlatformu Dönem Sözcüsü
-->
No comments:
Post a Comment