Monday, October 15, 2007

Doğader Basın Açıklaması


Doğayı ve Çevreyi Koruma Derneği
15 Ekim 2007
BASIN AÇIKLAMASI
16 EKİM- DÜNYA GIDA GÜNÜ
Ulusasırı sirketler, Dünya Ticaret Örgütü tarafından dayatılan serbest ticaret antlasmaları aracılığıyla, küresel pazarlardaki gıdayı ve tarımsal ürünleri kendi kontrolleri altına almaktadırlar. Ulusasırı sirketler, yerel ve geçimlik ekonomileri tahrip etmekte, halkların yeterli, güvenli, sağlıklı ve ekolojik olarak sürdürülebilir bir sekilde üretilmis gıdaya ulasmalarını engellemektedirler. Halbuki olması gereken sey, bireylerin, toplulukların, ülkelerin gıda egemenliğine sahip olmaları, kendi istediği ürünleri üretme, tarım sistemini koruma, tarım politikalarını belirleme hakkına sahip olmalarıdır. Gıda egemenliği, yerel ve ulusal ekonomileri ve piyasaları öncelikli tutar ve aile ile üretilen tarım, balıkçılık, hayvancılık ve gıda üretiminde, dağıtımında ve tüketilmesinde çevresel, sosyal ve ekonomik sürdürülebilirliğe dayanır. Gıda
egemenliği saydam bir alısveris önererek herkes için adil bir gelirin sağlanmasını, tüketicilerin gıda üzerinde kontrol hakkı olmasını kabul eder. Gıda egemenliği, topraklarımız, su, tohumlar, canlılar, biyoçesitlilik kullanım ve yönetim haklarının gıda üreticilerinde olması gerektiğini kabul eder. Kadınlar, erkekler, etnik gruplar, toplumlar, sosyal sınıflar ve nesiller arasında esitsizlikten ve baskıdan uzak yeni sosyal iliskileri ifade eder. Tüm canlılar, milyonlarca yıl boyunca toprak, hava, su ve günes gibi ekosistemin farklı unsurlarıyla, doğal yollarla etkileserek ve geliserek çesitlenmislerdir. Yani genetik değisim, milyonlarca yıldır var olan bir olgudur. Farklı türlerden gen aktarımı yoluyla, canlıların kendi evrimsel sürecinde gelisen ve değisen genetik özelliklerine
biyoteknoloji ile yapılan müdahaleler, tarlalarımız, sofralarımız, dolayısıyla gıdamız için büyük bir tehdittir. Genetik bilimini tarımsal biyoteknolojinin bir silahı olarak her türlü legal ve
illegal yolu kullanarak, insanlığın ve ekolojinin riske atılması pahasına tarlalara ve sofralara sokmaya çalısanlar ulusasırı sirketler ve onların çesitli ülkelerdeki sivil ya da resmi taseronlarıdır. Küresel biyoteknolojik ürün alanlarının çoğunu, yabani ot ilaçlarına tolerans geni
ve bakteri genleri asılanmıs soya, pamuk, kanola ve mısır yani toplam 4 ana ürün isgal etmektedir. Fakat bu ürünlerin ekildiği bölgelerde kullanılan tarım ilaçları miktarı, özellikle ot öldürücüler, artmıs ve artma eğilimi de devam etmektedir. Gen kaçısları ile ilaca dayanıklılık geni asılanmıs bitkiden, diğer akrabalarına bulasmalar olmaktadır. Konvansiyonel ve organik tarım ürünleri bu sayede daima tehdit altındadırlar. GDO’lu kültür bitkilerinden gen kaçısları ile pestisitlere dayanıklılık genine sahip, süper yabani otlar ortaya çıkmaktadır. GDO’lu bitkiler
hedeflenmeyen organizmaya zararlı etkide bulunabilirler, bu nedenle faydalı böcekler ve mikroorganizmaların yok edilmesi ve türlerin azalması da söz konusu olmaktadır. İnsanoğlunun gıda, tekstil hammaddesi olan lif ve enerji (bioyakıt) gereksiniminin çoğunluğunu karsılayan çok az sayıdaki monokültür ürün, biyoteknolojik endüstriyel tarım adına, konvansiyonel veya organik tarım üzerindeki totaliter baskı etmenidirler. Gen çesitliliğinin olmadığı monokültür, yani tekli tarım sistemleri, salgın boyutunda gelen hastalıklardan yüzbinlerce dönüm ürünün bir anda kaybedilmesi ve bu hastalıkların yayılmasından sorumludurlar. Bu nedenle basta
zengin gen çesitliliğine sahip yerel türler olmak üzere polikültür yani çoklu tarım sistemleri desteklenmelidir. Ürün çesitliliğinin zenginliği ülkelerin gıda üzerindeki egemenliklerini de pekistirir. Biyoteknoloji sirketleri, monokültür tarımı alabildiğince yaygınlastırarak,
kendinden baska tarım sistemlerini ve ülkelerin gıda egemenliklerini hiçe saymak, ülke çiftçilerini yıkıma sürükleyip topraklarından koparmak, ülkelerin en önemli kaynaklarından olan biyoçesitliliklerini tehdit etmek, ekolojilerini tahrip etmek, ulusların yerel çesitlerini ekledikleri ya da değistirdikleri genlerle patentleyip, mülkiyetlerine geçirmek gibi olumsuz özellik ve eylemlere sahiptirler. Bunların, ülkemiz için olusturdukları tehditi; dısa bağımlılığın
arttırılması, tarım ve gıdanın endüstrilesmeyle sirketlere bağımlı kılınması ve bu olayların da Tohumculuk Yasası gibi ithal yasalarla pekistirilmesi ile iliskilendirmek mümkündür. Ülkemizde, 31 Ekim 2006'de Meclis'te kabul edilip, 7 Kasım 2006'da yürürlüğe giren "Tohumculuk Kanunu", ülkemizin biyolojik çesitliliği ve bu çesitliliğin güvenliğini, uluslararası tohum tekellerinin boyundurluğuna sokan bir içerikle yasallasmıstır. Bu yasa ülkemizde; tarımın, toprağın, çiftçinin ve gıdanın geleceğini riske atarken, henüz çıkarılamamıs Biyogüvenlik Yasası
nedeniyle de GDO’lu oldukları bilinen her türlü tarım ve gıda ürünü ülkemize rahatlıkla girebilmektedir. Geçtiğimiz aylarda bizzat Toprak Mahsulleri Ofisi tarafından Arjantin’den ithal edilen yem ve hayvancılık sektöründeki sirketlere satılan GDO’lu mısırlar bunun en güncel örneğidir. Gıda güvenliğini hijyen kuralları, kalite sistemleri, doküman ve prosedürlerle
allayıp pullarken, sağlıklı ve ulasılabilir gıdanın, insanların temel bir hakkı olduğunu da unutmamak gerekir. İnsanlarımızın seçme hakkına, yemek kültürümüze ve gıda egemenliğine saldırı demek olan GDO’lu ürünleri bir kez daha lanetliyor, ülke tarımını kendine yeterli gıda üretmede dısarıya bağımlı kılan, gıda hammaddesini olusturan tarım ürünlerinin üreticisi olan kırsal nüfusu topraklarından koparmaya çalısan politikaları kınıyoruz.

DOĞADER
Doğayı ve Çevreyi Koruma Derneği

No comments: