GIDA EGEMENLİĞİMİZDEN YANA MISINIZ?
Tayfun Özkaya
Kore’de çoğunluğu pirinç üreticisi çiftçiler traktörlerini de alarak kentlerde protesto gösterileri yaptılar. Polis çok sert davrandı. Köylüler adeta ölümüne karşı koydular. Kanaltürk Televizyonunda Metin Yeğin’in Dünya Sokakları adlı programında bu görüntüler bir süre önce yayınlandı. Her Çarşamba saat 22.30’da benzeri konular bu programda işleniyor. Görmedi iseniz çok şey kaçırıyorsunuz. Eski programları izlemek için www.dunyaninsokaklari.org adresini tıklayın.
Koreli çiftçiler neden bu kadar kendilerini ölüm kalım noktasında görüyorlardı? Çünkü Kore hükümeti aldığı kararlarla Amerikan pirinçlerine gümrüklerini açıyordu. Aslında Amerikan devleti tarafından desteklenmiş pirinçler küreselleşme adına Kore pazarına giriyordu. Bu desteklenmiş pirinç ile rekabet etmek mümkün değildi. Çiftçilerin tek yapabilecekleri kentlere göç etmek idi. Kentlerde onları işsizlik bekliyordu. Bu nedenledir ki her yıl birçok Kore çiftçisi intihar ediyor. Bu anlattıklarımız Türkiye için masal gibi ve çok uzak konular gibi gelebilir. Ancak adım adım o noktaya gelmekteyiz. Avrupa Birliği ve Amerika her yıl bu konudaki isteklerini arttırıyorlar. Gümrükleri tam olarak indirdiğimizde ne buğday üretmek ne de hayvancılık yapmak nerede ise imkânsız olacak. Bakmayın siz biz de kazanacağız diyenlere. Bu hafta gıda günü kutlanılıyor. Acaba kaç politikacı Türkiye’yi bekleyen bu gelişmeler hakkında dürüstçe topluma bilgi verebilecek göreceğiz. Güçlüler bizlere gıda güvencesinden söz edecekler. Bu ise gıda ithal edebilme gücünü de kapsıyor. Şu anda Türkiye onlara göre gıda güvencesine sahiptir. Hâlbuki istediğimiz ülkelerin gıda egemenliğine sahip olmalarıdır. Her ülke kendi istediği ürünleri üretme, tarım sistemini koruma hakkına sahip olmalıdır.
Öncelikle gerçekte olmayan “serbest rekabet” değil “besin egemenliği” temel ilke kabul edilmelidir. Dünya Bankası veya Avrupa Birliğinin dayatmaları kabul edilmemeli, her ülkenin bu arada Türkiye’nin de tarımsal sistemlerini korumak ve kendi gıda ihtiyacını karşılamak hakkına sahip olduğu kabul edilmelidir. Bu kabul edilmediği, gümrüklerimiz açıldığı takdirde örneğin Doğu Anadolu’da ve Güneydoğu Anadolu’da toprak sahibi olan çiftçiler AB rekabeti nedeniyle hayvan besleyemez, buğday üretemez hale geleceklerdir. Besin egemenliği, içine kapanma, otarşi değildir. Uluslararası ticaret herkese yarar getirecek şekilde yapılmalıdır. Ancak her ülke kendi tarım sistemini yıkımdan koruma hakkına sahip olmalıdır. Besin egemenliği (food sovereignty) bireylerin, toplulukların ve ülkelerin kendi besinlerini üretebilmeleri ve tarım politikalarını belirleyebilme hakkı olduğunu kabul eden bir düşüncedir. Bu göreli olarak yeni bir kavramdır ve yerel topluluk ve devletlerin işletme ve besin politikaları üzerinde daha çok kontrollerini öngörür. Besin egemenliği kavramı 1996–2002 yılları arasında Dünya Besin Zirvesinde aktif olan bazı sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarına dayanmaktadır. Bunların başında köylü kuruluşlarının uluslararası hareketi olan Via Campesina gelmektedir. Web adresi www.viacampesina.org. olan kuruluşa Türkiye’den çiftçi sendikaları üyedir.
Via Campesina İspanyolca çiftçi yolu anlamına gelmektedir. Kuruluş dampinglere karşıdır ve Tarımsal Ticaret Enstitüsü gibi ABD merkezli sivil toplum kuruluşları ile birlikte besin egemenliği kavramını tarımsal ticaretin liberalleşmesine karşı bir duruş olarak koymuştur. (Institute for Agriculture and Trade Policy, Minnesota, http:// tradeobservatory.org) Besin egemenliği küçük ölçekli sürdürülebilir tarımı korumaya olan ihtiyacı vurgular. Bunu ulusal besin pazarlarını; dampingler gibi yolları kullanan adil olmayan ticaretten koruyarak, çiftçilerin toprak ve kredi gibi kaynaklara sahip olmasını geliştirerek, genetik, toprak ve su kaynakları üzerindeki haklarını, şirketlerin haklarına karşı koruyarak yapar.
Gıda egemenliğinden mi gıda emperyalizminden mi yanasınız?
Wednesday, October 10, 2007
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment