Wednesday, February 27, 2008

Ege’mden Köylü Manzaraları


Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı

Türkiye tarımı’nda çağdaşlaşmanın göstergesi Ege’de de güzel manzaralar giderek kayboluyor. Tarımsal üretim gerilerken, üretimin en önemli kısmını sağlayan köylülerde yoksulluk en yüksek düzeyde ortaya çıkıyor. İşte size “Ege’mden köylü manzaraları”;

Çiftçiler icralık durumda

Çiftçilerin büyük bir çoğunluğu, ürettiklerini değer fiyata pazarlayamadıkları için bankalardan ve kooperatiflerden aldıkları, kredileri, faizleriyle birlikte ödeyemez durumdalar. Örneğin, Denizli’de yoğun bir şekilde köylülere haciz işlemleri başlamış. Ödemiş’te tarlaların üçte ikisi birinci ya da ikinci derecede ipotekli. Köylüler, şimdilerde borçlarını kredi kartlarıyla ödemeye başlamışlar. Borçları için birinden çekiyor, ikinciye yatırıyorlar. Kredi kartı iflasları da artmış.

Köylüler sırayla cezaevine girmeye başlamışlar!

Ege’de icralık duruma gelen köylüler borçlarını ödeyemediklerinden cezaevine girmek için de sıraya girmeye başlamışlar! Örneğin; Ödemiş’te cezaevi dolu olduğu için yatma sırası uzamış. İlçe’de 640 köylünün borçlarından dolayı cezaevine girmek için sıraya girdiği bildiriliyor.
Köylüler çay parası yerine yumurta veriyorlar
Kahveler, köylerde toplumsal iletişimin kurulduğu mekanlardır. Buna karşılık köylüler kahveye bile çıkamıyorlar, çıkmak istemiyorlar. Çay parası bulamayan köylüler ceplerine iki yumurta koyup kahveye çıkıyor ve takas yapıyorlar. Takas ekonomisi hortlamış durumda. Zengin sayılan Ege köylerinde bu olaylar yaşanıyorsa vay Türkiye’nin haline.

Köylüler, hal tüccarlarının ve fabrikaların kölesi olmuş

Sebze-meyve üreten üreticiler hal tüccarlarına çalışıyorlar. Süt alım fiyatlarını da büyük süt fabrikalarında kapitalistler belirliyor. Yem fiyatları artarken fabrikalar süt alım fiyatlarında indirme yapmışlar. Köylülerin satmaktan başka çaresi kalmamış. Pazarlamada üreticiden yana bir sistem yok. Oysa özellikle kapitalistlerin girilmesini amaçladıkları Avrupa Birliği (AB)’nde tarımda üretimden pazarlamaya kadar üreticilerin egemenliği unutulmuş. Üstelik Türkiye üzerinde her türlü baskıyı kıran AB’nin dayatmalarında üreticilerin örgütlenmesi konusu yok. Bu durumu AB için normal karşılayabiliriz. Çünkü onlar kendi çiftçilerini korumak ve geliştirmek için Türkiye’nin pazar durumuna gelmesini istiyorlar, ya bizim hükümetlere ne demeli?

Köylüler hastalarını hastaneye, doktora götüremez olmuş

Ege’de bile yoksullaşan köylüler, hastalarını hastaneye, doktora götüremez olmuşlar. Bu konu da, şeriatçıların kurdukları örgütlere havale edilmiş. Ege’li köylüler bazen haberleri bile yadırgıyorlar(!); “Doğuda kıştan-kardan doktora gidememek haber oluyor da, Batıda yoksulluktan hastaneye ulaşamamak haber olmuyor” diye.

Köylüler çiftçiliği bırakıyor, şehirlere kaçıyor

Çiftçilikten iflas edenler şehirlere kaçıyor. Son iki yılda 1,5-2 milyon köylünün şehirlere göç ettiği biliniyor. Artık kimse topraklarında kalmıyor, bu çözülme bile değil, tam bir çöküş. Özellikle genç köylülerde bu durum daha yüksek oranda yaşanıyor.

Şehirlerde yoksul semtleri köylüler oluşturuyor. İş güç olmayınca da kömür ve bulgur için oy satışları geçerli olmuş. Sadaka kültürü, sadaka ekonomisi ve sadaka seçimleri diye yeni terimler ortaya çıkmış.

Değerli okurlar, bu manzaraları uzatabiliriz. Ancak sızlanmak yetmiyor, çözüm yollarını üretmek zorundayız.

Bu çözüm yollarını biz üreteceğiz. Çözüm yolu için öncelikle bir tespiti sağlıklı olarak yapmalıyız;

Çözümsüzlüğü, büyük devletlerin güdümündeki politikalar, ya da daha açık deyişle, kapitalist üretim biçiminin son aşaması olan küresel emperyalizm yaratıyor. Bu sisteme karşı çıkmadan, temelinde üreticilerin örgütlenmesine dayalı halkçı-ekonomik sistemi kurmaksızın sorunları çözemeyiz. Bu böyle biline.

No comments: