Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı
mustafa.kaymakci@ege.edu.tr
Bu sözler elbette bana ait değil. Geçtiğimiz günlerde hayvancılık sektörüne nevzuhur olan bir işadamımız, daha önce de yapmış olduğu bu açıklamayı sürdürerek “Türkiye, 12 milyon litre süt üretiyor. Bunun 10 milyon litresi lağıma dökülecek süttür. Sokak sütü diye çocuklarımıza özenerek içirdiğimiz süt, onlara verdiğimiz en büyük zarardır” demiş. Yine aynı iş adamı, “Köylüler, en büyük rakibimizdir” diyerek köylülere karşı beslediği duygu ve düşüncelerini yakınlarda yapılan bir toplantıda dile getirmiş.
Söylenen şey doğru mu?
On milyon sütün lağıma dökülecek kadar kötü olduğu acaba hangi bilimsel verilere göre saptanmış? Bu konuda Türkiye’de yapılmış bir çalışma var mı? Yanıtlayalım; bir akademisyen olarak otuz yılı geçen bir süreden beri mesleğin içindeyim. Böyle bir çalışma yok. Sayın iş adamı böyle bir çalışmanın varlığını bize bildirirse sevinirim. Ancak yoksa, kulaktan dolma söylentilere dayanarak bu açıklamayı yapıyorsa, en azından buna hakkı olmadığını belirtmek isterim. Bu söylentileri çıkaranların amaçları acaba nedir? Kimileri şunu söylüyor; Türkiye’de üretilen sütler kötülenirse, dökülecek sütler yerine piyasanın ihtiyacını karşılamak üzere, Avrupa Birliği’nden süt ithal edilecektir ve ithalat lobisine gün doğacaktır. Ben iş adamının bu lobilerin adamı olduğunu sanmıyorum. Çünkü kendisi de süt sığırcılığı yapıyor. Bu nedenle süt sığırcılığını zan altında bırakmak doğru değil. İş adamının dikkatli olmasını öneririm.
Diğer yandan Türkiye’de pazarlanan sütün yüzde 80’nin sokak sütü olduğu da doğru değil. Türkiye’de üretilen sütün yüzde 20’si kaynağında tüketilir, yüzde10’nu buzağılar içer, yüzde 5’i fire kabul edilir. Geriye kalan sütün yüzde 65’inin bir kesimi; yaklaşık yüzde 20’sini fabrikalar, yüzde 30’unu ise mandıralar işler. Geriye kalan yüzde 15’ine yakın sokak sütü olarak pazarlanır. Neden bu böyledir? Çünkü tüketicilerimiz daha ucuz fiyatta sokak sütünü alabiliyorlar. Üstelik alınan sütler, kaynatılmadan içilmiyor, bir başka deyişle halkımız kendi evinde pastorizasyon işlemini yapıyor. Sanırım, iş adamımız bu sütleri içerek büyümüştür.
Bu bağlamda bir konuyu da unutmamak gerekli. UHT ibaresi bulunan sütün aslında gerçek süt olmadığı, bu sütten yoğurt yapılamadığı da belirtiliyor. Bunu, Türkiye’nin TÜSEDAD (Tüm Süt, Et ve Damızlık Sığır Yetiştiricileri Derneği) Başkanı Nizam Kağıtçıbaşı söylüyor.
Köylüler rakibiniz değildir!
Türkiye’de üretilen sütün büyük bir çoğunluğunu, küçük ve orta ölçekli işletmelerden, yani köylülerden sağlanıyor. İyi ki bu işletmeler var. Çünkü bu işletmeler önce kendi varlıklarını sürdürmek için üretim etkinliğini sürdürüyorlar. Başka çareleri yok. Elbette bu işletmelerin büyümesi, daha çağdaş üretim teknikleriyle işlerini devam ettirmesi gerekiyor. Ancak en önemli sorunları, işletmelerdeki hayvan sayısının azlığı değil, en önemli sorunları örgütlenme. Örgütlenme yetersizliği nedeniyle girdilerini pahalıya alıyorlar, sütlerini değer fiyata satamıyorlar. Hemen bir rakam verelim. Amerika Birleşik Devletleri’nde şu anda yetiştiriciler1 kg sütle 3 kg süt yemini alabiliyorlar. Türkiye’de bu rakam uzun zamandan beri 1 ya da 1’in altında seyrediyor. Bu durumda bile, köylüler varlıklarını devam ettirmek için sığırcılık yapmayı sürdürebiliyorlar, zarar ediyoruz diye kimi iş adamları gibi hayvanlarını satarak işten kaçmıyorlar.
Özetle köylüler rakibiniz değildir, olmamalıdır. Varlıklarını sürdürmeleri Türkiye’nin güvencesidir. Onlar olduğu için Türkiye doyuyor.
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment