Friday, July 20, 2007

İSTANBUL'UN SONSUZ SU İHTİYACI ISTRANCA DAĞLARI'NIN ORMANLARINI KURUTUYOR

Asaf Ertan & Şahika Ertan
Mavi bir gezegene benzeyen yeryüzünün dörtte üçü sularla kaplı. Bu sular gezegende yaşayan tüm canlıların ve onlara evsahipliği yapan ortamların varolma kaynaklarından en önemlisi. Ancak milyonlarca canlı türünden sadece biri olan -insan- tüm diğer canlıları ve yaşama ortamlarını umursamadan, aslında sadece milyarda bir paydaşı olduğu bu sermayeyi, -su- yu har vurup harman savuruyor, kirletiyor ve onlara yaptığı haksızlıkla beraber kendi varlığını da tehdit ediyor.

Yukarıdaki genellemenin bir özel durumu İstanbul, İstanbul halkı ve bu kenti çevreleyen doğal ortamlarla paydaşı olan tüm canlılar için geçerli. İstanbul obur bir varlık gibi hertürlü doğal kaynağı yutuyor. Havuzlu evler öylesine kanıksandı ki şimdi yeni sitelerin arazilerinde yapay gölet modası cazibe konusu oluyor. Kurutulan onca sulakalanı umursamayan halkımız, o yerleri -öteki- gördüğü için, doğabilimciler açısından çok değerli olan uzaklardaki bu ekosistemler kendisini ilgilendirmiyor. Binlerce gölü kurutulmuş Türkiyemiz için kaygı yok; suları çekilerek havuzlara, göletlere akıtılacak yeni kaynaklar için heves çok..

Çevre ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürü Prof. Dr. M. Kemal Yalınkılınç'ın, 16.06.2004 tarihinde TBMM Edirne Milletvekili Rasim Çakır'ın soru önergesi üzerine, yıllardır su korsanlarının gözü üzerinde olan Istranca (Yıldız) Dağları akarsularının asla kendi ekosistemini yaşatma doğal hedefi dışında kullanılmaması gerektiğini, aksi halde hatanın ".. birbirini etkileyen tüm ekosistemleri yok edeceğini.." Trakya Üniversitesi, İ.Ü. Orman Fakültesi, Orman Bakanlığı görüşlerine dayanarak savumasına rağmen bu bilgiler hiçe sayılarak Istranca Suları'nı İstanbul'a akıtma hayalleri sürdürülüyor. Daha 22.6.2007 tarihinde İSKİ Genel Müdürü Mevlût Vural, Hürriyet Gazetesi'nden Yalçın Bayer'e verdiği röportajında bir yandan Istranca Dereleri'nden Pabuç Dere'de damla suyun kalmadığını belirtirken öte yandan garip bir çelişki ile "Istrancalar Projesi'nin 3. ve 4. kısım projelerine start veriyoruz." sözlerini tekrarlıyordu.

Size bir önerimiz var: Daha önce gene aynı amaçla yapılan ve Istranca Ormanları ekosistemine büyük darbe vuran 7 barajı bir ziyaret edin. Yeni su kaynaklarını devreye sokalım derken çevreyi ne hale getirdiğimizi görün. Şimdi aynı tahribat, geride kalan son derelerin ve Bulgaristan'la sınırımızı oluşturan Rezve Deresi'nin sularının İstanbul'a akıtılması şeklinde sürdürülmek isteniyor. Öte yandan İğneada Longoz (Subasar) Ormanları dünyanın ender ekosistemlerinden biri olduğu için korunması amacıyla yıllardır Birleşmiş Milletler GEF desteği ile milyonlarca dolarlık bir proje sürdürülüyor. Barajlar yapılmadan önce dahi, suya longoz ormanları kadar ihtiyacı olmayan meşelik, gürgenlik, kayınlık alanlarda kurumalar başlamışken bir de son akarsular İstanbul'a çevrilince ne olabileceğini vicdanı ve aklı olan herkesin tahmin edebileceğini düşünüyoruz.

Bu bağlamda bir soru akla gelmeli: Tarih boyunca çevresindeki su kaynaklarını yutan İstanbul'u doyurmak mümkün mü? Trakya'daki ülkemizin en değerli ormanlarından bir büyük parçayı da kurutmayı göze aldıktan sonra sıra nereye gelecek? Yunanistan'ın, Bulgaristan'ın sularına mı? İstanbul ne zaman doyacak? Ne zaman o ormanlar, o yabanhayatı kadar Trakya'daki, İğneada'daki, suyunu çaldığı tüm arazilerdeki insanların da su kullanma hakkı olduğunu kabul edecek İstanbullular, yani bizler? Kaldı ki su 21.yy. da uğruna savaşların yapılabileceği çok hassas bir zenginlik. Kaldı ki İğneadalılar'ın da, orada yapılacak tüm yatırımları tasarlayanların da bu gerçeği dikkate alması, suyu en az kullanacak formüller geliştirmesi gerekiyor. Çünkü -yok- kullanılamaz. O yoku -var- a çevirebilmek için eski insanlar -sarnıç- denen bir mimari yapı kavramını bile geliştirmişler. Bizler, bugünün insanları da çağın dev sorunu -küresel iklim değişikliği- karşısında yeni bir yaşama anlayışı ve modeli geliştirmek zorundayız. İsrafı ayıp sayan, doğal kaynakları kendi varoluşunu da sağlayabilmek için korumayı becerebilen, evrene saygılı bir insan olmayı benimsememiz gerek. Bunu kabul etmek için dünyamızın yokoluşunu, evimizi kaybedişimizi beklemek mi lâzım? Biz bu denli akılsız mıyız?

Evrenden Istranca'ya, oradan Longoz Ormanları'na ve tekrar evrene ulaşan düşüncelerimiz içinde bir kez daha vurguluyoruz: Istranca Dereleri ve Rezve Deresi kendi haline bırakılmalı. Taşıdıkları malzeme ile Karadeniz balıkları beslenmeli; çevrelerindeki ormanlar yaşamalı; bölge halkı da kendi sularını dikkatle kullanmalı. İSKİ yöneticileri de biz İstanbul Halkı da tutumumuzu doğaya ve insanlığa saygılı bir şekle döndürelim, tasarrufa yönelik bir yaşama modelini benimseyelim ve dünyanın kurallarını daha fazla yok saymayalım. Aksi halde dünya bizi -yok- yapacak.


Asaf Ertan & Şahika Ertan

Doğa Gözcüleri Derneği Kurucu üyeleri
Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Araştırma Derneği üyeleri
Türk Deniz Araştırmaları Vakfı Kurucu üyeleri
Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF International) üyesi (Ş.E.)

No comments: