Monday, July 9, 2007

"Çiftçi Sendikaları Konfederasyonlaşma Platformu 22 Temmuz 2007'de yapılacak olan genel seçimlere ilişkin Seçim Bildirgesi yayınladı. Aşağıda Seçim Bildirgesi'nin tam metnini yayınlıyoruz."

HER 50 SANİYEDE BİR ÇİFTÇİ İFLAS EDİYOR

Türkiye'de 1980'den bu yana IMF ve Dünya Bankası;

· Tarıma yapılan destekleri azaltın,
· Tarımsal kredi faizlerini yükseltin,
· Destekleme alımı yapan kuruluşları özelleştirin; diyorlar.

Hükümetlerse, IMF ve Dünya Bankası'nın bu isteklerini harfiyen yerine getirdiler, getirmeye devam ediyorlar.!
Hükümetlerin, IMF, Dünya Bankası, Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikası güdümlü politikaları sonucunda Türkiye'nin tarımsal yapısı dağıtılıyor, çiftçiler iflas ediyor, tarımımıza yerli ve yabancı şirketler egemen oluyor.

Özal'lı ANAP Hükümeti, IMF ve Dünya Bankası'nın isteğiyle;

Önce Kamu İktisadi Teşekküllerinin (KİT) ve Kamu İktisadi Kuruluşlarının (KİK) yasalarında değişiklik yaptı. Böylece KİT'ler özelleştirebilecek duruma geldi.
Bu yasal değişikliklerin ardından siyasi partiler, IMF ve Dünya Bankası'na yaranmak için söylemlerinde ve uygulamalarında özelleştirme yarışına girdiler.
Özal;
· Üç yanı denizle çevrili ülkemizin akarsu ve göllerindeki ürünlerden doğru ve iyi yararlanmamızda önemli görevler üstlenen ve daha geliştirilmesi gereken Su Ürünleri Genel Müdürlüğü'nü,
· Gıdaların kalitesini, sağlıklılığını hem test hem de kontrolünü gerçekleştiren Gıda Kalite Kontrol Genel Müdürlüğü'nü,
· Hayvanların sağlıklı yetiştirilmesi ve tüketicilerin sağlıklı gıda tüketmesinde yararlı görev gören Veteriner İşleri Genel Müdürlüğü'nü,
· Üretici köylüyü yeniliklerle buluşturan Ziraat İşleri Genel Müdürlüğü'nü
· Bitki sağlığı ve zararlılarla mücadelede etkili teknik ve bilgi desteği sunan Zirai Mücadele ve Karantina Genel Müdürlüğü'nü
· Tarım Topraklarının amaç dışı kullanımını engelleyen Toprak-Su Genel Müdürlüğü'nü kapattı(rdı).
Özal'lı ANAP Hükümetinin kapattırdığı bu genel müdürlüklerden boşalan yerlere özel sektör girdi; tarım toprakları kâr amaçlı olarak konuta ve sanayie açıldı. İlaç ve gübre kullanımı özel sektörün "ne kadar çok satarsa o kadar çok pirim alacak olan" gezgin satıcılarının eline terk edildi. Topraklarımız ve sularımız hızla kirlenmeye başladı ve kullanılamaz hale getirildi
ANAP Hükümeti ayrıca, çayda, ÇAY-KUR'un, tütün ve alkollü içeceklerde TEKEL'in tekelliğini kaldırarak; çay, tütün ve üzüm üreticileri için zor günlerin önünü açtı.

IMF ve Dünya Bankası'nın isteğiyle DYP-SHP Hükümeti;

Et ve Balık Kurumu'nun (EBK), Yem Sanayii'ni (YEMSAN) ve Süt Endüstrisi Kurumu'nu (SEK) özelleştirdi. Bu kurumları alan şirketler ilk iş olarak yemin fiyatlarını arttırdılar. SEK'i alan şirketler de süt fiyatını düşürdüler.
Hayvan yetiştiricisi çiftçiler de çoluk çocuklarının katığını sağladıkları, fazlasını satarak aile bütçesine katkı olsun diye beslediği hayvanlarını ellerinden çıkarmak zorunda kaldılar.
DYP-SHP; EBK, SEK ve YEM SANAYİİ'ni özelleştirmeden önce 1980 yılında 80 milyon olan hayvan sayımız şimdilerde 41 milyon adede kadar geriledi. Türkiye hayvansal ürünlerde ihracatçı konumdan ithalatçı konuma getirildi, ülke ekonomisi zarar gördü.

DSP-MHP-ANAP Hükümeti, IMF ve Dünya Bankası'nın isteğiyle;
1-Şeker Yasası'nı çıkardı.
Çıkarılan Şeker Yasası sonrasında;

· Pancar üreticileri, yaklaşık olarak 2 milyon dekar arazide artık pancar ekemiyorlar.
· 175 bin üretici üretim dışına çıkarıldı, artık pancar üretemiyorlar.
· Pancar üreticileri aile başına 1,8 milyar gelir kaybına uğradı.yoksullaştı(rıldı).
· 200 bin büyükbaş hayvanın yaş küspe ihtiyacı karşılanamıyor.
· Şeker fabrikalarında çalışan işçiler işlerinden ve aşından oldular.
· 18 milyon ton olan şekerpancarı üretimimiz, yarıya yakın azaldı, 11 milyon tona geriledi.
· Ülkemizin çevresel/ekolojik dengesi, azalan şekerpancarı üretimi oranında bozuldu. Çünkü 1 dekar şekerpancarının sağladığı oksijen 3 dekar çam ormanına eşittir.
Yasa; şekerpancarı üreticilerini yoksullaştırıyor, fabrika işçilerini işinden ediyor, besiciliği geriletiyor, ekolojik dengenin bozulmasına neden oluyor.

2-Tütün Yasası'nı çıkardı.
Çıkarılan Tütün Yasası sonrasında;

· TEKEL devre dışı bırakıldı. Tekel tütünde artık ne destekleme alımı yapıyor ne de destekleme fiyatı açıklıyor. Tütün üreticileri sözleşmeli üretime geçmek zorunda bırakıldı
· Yaklaşık 583 bin olan tütün üreticisi sayısı şimdilerde 255 bine geriledi
· TEKEL alımda olsaydı şu an tütünün bir kilo fiyatı 20 YTL aşağı belirlenmiyor olacaktı. Şimdiler tütünün kilosu ortalama 6 YTL'ye bile ulaşamıyor.
· Tütün üretimi 208 bin tondan 147 bin tona geriledi.

Yasa; TEKEL'in ve bağlı kuruluşlarının özelleştirilmesini de kapsıyordu. Daha önce, TEKEL'in Sigara ve Alkol bölümleri ayrı ayrı anonim şirketlere dönüştürülerek özelleştirmenin önü açılmıştı. Yasa'nın çıkarılmasının ardından TEKEL'in alkol bölümü özelleştirildi dolayısıyla suma fabrikaları da özelleştirildi. Bu özelleştirmeler sonrasında tütün üreticilerinin ardından üzüm üreticileri de perişan edildi.

3-Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri'ne ilişkin bir yasa çıkardı.
Çıkarılan Yasa ile;

· Yeniden Yapılandırma kurulları oluşturuldu. Kurullar, birlik yönetimlerin üzerinde bir yetkiyle donatıldı. Kooperatif arsalarının satılması, işçilerin işine son verilmesi, entegre tesislerinin şirketlere dönüştürülmesinde Yeniden Yapılandırma Kurulları belirleyici hale getirildi.
· Kooperatiflere ait fabrikaların üç yıl içerisinde şirketlere dönüştürülmesi öngörüldü. Böylece kooperatif fabrikalarının özelleştirilmesinin önü açıldı.
· Birliklerin, devlet veya diğer kamu finans kurum ve kuruluşlarından herhangi bir mali destek almasına ve devlet bankalarından kredi sağlamasına engel konuldu.
· Birliklere banka kurma yasağı getirildi.

Üreticilerin birlikleriyle-örgütleriyle bağını koparacak olan bu Yasayı uygulamaya DSP-MHP- ANAP Hükümetinin, hükümetlik ömrü yetmedi!

AKP, seçim meydanlarında "iktidara geldiğimizde bu yasayı değiştireceğiz" diyerek oy istedi ve aldı; ama seçmenine verdiği sözü tutmadı. Dünya Bankası'nın isteğine uydu. Yasayı çiftçinin lehine düzeltmedi, tam tersi üreticinin değil de şirketlerin dediğini yapmak için yasanın ardına sığındı. FİSKOBİRLİK tartışmalarında izlediğimiz gibi "Birliklere kredi vermemize Birlikler Kanunu engel" bile diyebildi.Fındık üreticilerini ekmeğe muhtaç etti.

AKP Hükümeti, IMF ve Dünya Bankası ile Avrupa Birliği'nin isteğiyle;

1-Tohumculuk Kanunu'nu çıkarttı.
Çıkarılan Kanun ile;
· Yurt içinde sadece kayıt altına alınmış çeşitlere ait tohumlukların ticaretine izin verildi. Çiftçilerin ürettiği tohumları satmalarına engel getirildi.
· Çiftçilere ürettiği tohumu satmamak kaydıyla, sadece kendi ailesinin ihtiyacı kadar, sınırlı tohum üretmesine izin verildi.
· Çiftçiler kendi aralarında ve pazarda tohum alıp satamaz hale getirildi. Sadece çiftçilerin kendi aralarındaki parasız değiş tokuşa izin verildi.
· Devlet-kamu tohum üretimi alanının dışına çıkarıldı. Kamu, tohumun sertifikalandırma, ticaret ve denetimini şirketlere bıraktı.
· Şirketlerle çiftçiler arasında çıkacak olan anlaşmazlıklara da devlet değil, tohum şirketlerinin oluşturduğu Tohumcular Birliği yetkili kılındı.

Yasa; çiftçilerin tohum ihtiyaçlarını sağlamaları için tek adres olarak tohum şirketlerini gösteriyor. Çiftçileri ihtiyacı olan tohumu şirketlerden karşılamaya mecbur bırakıyor. Çiftçi ile şirket arasındaki anlaşmazlık konularında da devlet aradan çekiliyor, anlaşmazlığın diğer tarafı/kaynağı, yani tohum şirketlerinin bağlı olduğu örgütleri olan Tohumcular Birliği'ni yetkili kılıyor.

2-Üretici Birlikleri Yasası'nı çıkarttı.
Çıkarılan Yasa

· Birlik üyelerinin kolektif üretim yapmasını engeliyor.
· Tüm üyelerin Birliklere ortak olması düzenlendi ancak Birliklerin üyelerinin ürettiği ürünleri işleyebilecek sanayi tesisleri kurmasını önlüyor.
· Birlikler'in, üreticilerin kullandıkları girdileri (ilaç, gübre vb) iç veya dış piyasadan toptan alıp üreticilere dağıtmasını engelliyor.
· Üretici - tüketici ilişkisinin kurulması ve aracıların ortadan kaldırılması sağlanamıyor,
· Çiftçilerin adlarına teker teker olmak kaydıyla sözleşme imzalayabilmesinin önünü açıyor, ancak Birliklerin tüm üyeleri adına sözleşme imzalamasını yasaklıyor,
· Birliklerin gelirlerinden üyelerine pay dağıtması engelleniyor,.
· Ayrıca hükümetlere, tarımla ilgili olan ve onaylanmış uluslararası sözleşmeleri aynen kabul etme ve gereğini yapma zorunluluğu getiriliyor.

Yasa; üreticilerin birliğini tesis edici değil, adeta dağıtma maksatlı çıkarılmış bir yasa gibi.

Lisanslı Depoculuk Yasası'nı çıkarttı. Yasa, ABD'den kötü kopyalanmış bir yasadır.

ABD'de Lisanslı Depoculuk Yasası ile çiftçiler;

· Ürettiği ürünü depoya teslim ederler. Teslim ettiği ürünün karşılığında, ürünün miktarını ve kalitesini gösterir bir belgeyi alır. Alınan bu belge ile istenirse bankaya başvurulur. Banka o yıl için belirlenmiş olan ürün taban fiyatı üzerinden ürün tutarının %70'inin karşılığı kadarını çiftçiye kredi olarak hemen öder. Verilen bu kredinin faizi yok denecek kadar düşüktür.Böylece çiftçiler, ürün hasadının hemen ardından, hem ihtiyacı olan nakit paraya kavuşmuş hem de nakit ihtiyacı için ürününü düşük fiyata elden çıkartmamış olurlar.
· Ürün piyasada taban fiyatından daha yüksek fiyata ulaştığında depoya teslim etmiş oldukları ürünün tamamını belgeye dayalı olarak satabilirler. Satıştan elde ettikleri parayla önce bankaya kredi borcunu öderler.Ürünü piyasada en yüksek değere ulaştığında satış yaparak aradaki farkı kazanç olarak alırlar.

ABD'de Lisanslı Depoculuk Kurumu çiftçinin sorununu çözmeye ve çiftçiye kazandırmaya kurguludur.

Türkiye'de çıkarılan Lisanslı Depoculuk Yasası ile;

· Çiftçiler, ürettiği ürünü depoya teslim edecekler. Depoya teslim ettiği ürünün karşılığında kendisine bir belge verilecek. Ancak, o belgeyle ABD'de olduğu gibi bankalardan düşük fiyatla kredi alamayacaklar.
· Ürün için taban fiyat belirlenmeyecek. "Kendine bir tüccar bul, kaça satarsan sat" denilerek, çiftçi piyasaya karşı korumasız bırakılacak. Ayrıca ürününü sattığı zaman ile teslim ettiği zaman arasındaki sürenin depo kirası da çiftçiden alınacak.

AKP Hükümeti'nin çıkardığı Lisanslı Depoculuk Yasası çiftçinin sorununu çözmeye değil, şirketlere kazandırmaya kurguludur.

AKP Hükümeti bu yasaların dışında ayrıca;
4- Organik Tarım Yasası'nı çıkartmış; organik tarım sertifikasını verme yetkisini kamu görevi yapan devlet kuruluşlarına değil, para karşılığı sertifika veren ve çoğunluğu yabancı olan özel şirketlere vermiştir.
5- Tarım Sigortası Yasası'nı çıkartmış; mevzuatı çiftçileri değil, sigorta şirketlerini gözetecek şekilde düzenlemiştir.
6- Tarım Kanunu'nu çıkartmış; çiftçilere Gayri Safi Milli Hasıla'nın %1'inin altında destekleme yapılmayacağı kanun maddesi ile belirlenmiştir. Ancak, hükümet daha ilk yılda kendi çıkarttığı kanunu uygulamamış, çiftçilere verilen destekler %1'in altında kalmıştır.
7- Ziraat Odaları Kanunu çıkartmış; Ziraat Odalarına, ancak üyelik aidatlarını artırma yetkisi gibi "ufak tefek", "ağza bir parmak bal" misali denilecek kazanımlar sağlamıştır. Çiftçiler, AKP Hükümetinin, çiftçiler aleyhine, şirketler lehine olan yasaları çıkarma sürecinde Oda'nın sessiz kalmasını; Odaya sağlanan "bir parmak bala" yormaktadır. Ziraat Odaları Kanunu, çiftçiler ile Ziraat Odasının zaten sıcak olmayan ilişkilerinin daha fazla soğumasına neden olmuştur.
8- Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu çıkartmış; birinci sınıf tarım arazi üzerine izinsiz kurulduğu için mahkeme tarafından kapatılmış olan Cargill'in fabrikasına af getirmiş, yeniden açılmasını sağlamıştır.

AKP Hükümeti de, çıkardığı bu kanunların tamamını ülkemiz çiftçilerinin değil, IMF, Dünya Bankası ve Avrupa Birliği'nin istekleri ve yabancı büyük tarım ve gıda şirketlerinin ihtiyaçları doğrultusunda çıkarmıştır.
Bu yasaların dışında, 1980'den bu yana tüm hükümetler IMF ve Dünya Bankası ve Avrupa Birliği'nin isteğine bağlı olarak ürün fiyatlarını maliyetlerin altında belirleyen politikalar gütmüşlerdir.
Başından bu yana IMF, DB ve AB OTP'nin dediklerini yaparak çiftçileri iflas ettiren hükümetler, şimdilerde de özellikle üreticilerin ürün hasadını yapacakları dönemlere yakın zamanlarda gümrük vergilerini indirerek ürün fiyatlarının düşmesine neden oluyorlar. Köylülere, "Gözünüzü toprak doyursun!", "Ananı da al git!" diyebilen AKP Hükümetinin Başbakanı ve Tarım Bakanı şimdilerde Tarım ve Köyişleri Bakanlığı isminden "Köyişleri" kelimesini çıkarmak için çalışmalara başlamış durumda.
AKP Hükümeti Bakanlık isminden "Köyişleri" kelimesini çıkarmaya çalışarak adeta "köylüyle işim yok/olmaz" demek istiyor!
Bu güne kadar hükümet veya hükümet ortağı olan siyasi partilerin; yani ANAP, DYP, SHP, DSP, MHP ve AKP'nin tarım alanındaki şirket yanlısı,çiftçi karşıtı politikaları sonucunda, şu an Türkiye'de "her 50 saniyede bir çiftçi iflas ediyor!" Bu sorumluluğu, hükümet ve hükümet ortağı olmayan ama içinde tütün, şeker ve kooperatif kanunlarının da yer aldığı "15 günde 15 Yasa çıkaracağım" diyen ve çıkaran Dünya Bankası patentli Kemal Derviş'i bünyesine alarak tarafını/safını belli eden CHP de taşımaktadır.

Çiftçi Sendikaları olarak diyoruz ki;
· IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü ve AB-Ortak Tarım Politikası güdümlü tarım politikaları terk edilsin. Çitçilerin, köylülerin ve tarım örgütlerinin katılımıyla bağımsız demokratik ve sosyal bir tarım programı oluşturulsun.
· Tarımda destekler gelişmiş ülkelerin destek seviyesine yani yıllık 11,3 milyar Avro'ya çıkarılsın.
· Tarımsal ürünlerin fiyatı maliyetlerin üzerinden belirlensin. Ürün fiyatları, maliyet+kâr+insanca yaşam payı eklenerek belirlensin.
· Üretimden pazarlamaya kadar uzanan zinciri oluşturacak olan ve çiftçilerin ve köylülerin yönetimlerini demokratik olarak belirleyebilecekleri Kooperatifleşmelerinin önü açılsın. Bu doğrultuda Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri'nin Yasası yeniden düzenlensin.
· Çiftçilerin ve köylülerin kendi bağımsız örgütlenmelerini sağlayacak yasal düzenlemeler yapılsın. İmzalanan uluslararası sözleşmelere ve Anayasa'ya dayanarak kurulmuş olan üretici sendikalarının iç hukuk düzenlemeleri yapılsın.
· Her şeyi üreten çiftçilerin sıra tohuma gelince "üretemezsin, üretirsen satamazsın" diyen Tohumculuk Yasası derhal geri çekilsin.
· Doğa koşulları karşısında çiftçileri çaresizlikten kurtaracak tarım sigortaları, çiftçiler lehine tekrar düzenlenerek çıkarılsın.
· Çiftçiler ve köylüler eksiksiz sosyal güvenceye kavuşturulsun.
· Köylü kadınların krediye, eğitime ve her türlü evrensel haklarına erişmesine engel olan mevzuat değiştirilsin.
· Gıda güvenliği ve güvencesinin garantisi olan küçük aile tarımının korunması sağlansın.
· Halkın çıkarlarını ve ekolojik dengenin gereklerini gözeten bir Biyogüvenlik Yasası zaman geçirmeksizin çıkarılsın.
· Çiftçiler olarak ülkemizde üretebildiğimiz ürünlerin ithaline hükümetler izin vermesin. Gümrük vergileri hasat zamanının hemen öncesinden indirilmesin ve bu dönemlerde ithalat izni verilmesin.İthalatı serbest bırakan ve böylelikle ürün fiyatlarını düşüen, "kurnazlığı kendinden menkul" politikalar terk edilsin.
· Tarımın olmazsa olmazlarının baş sıralarında yer alan arazi sulaması için bütçeden yeterli ödenek ayrılsın. Ülkemizde on yıl içinde sulanabilir arazilerin hepsinin sulanabilir duruma getirmesi için plan yapılsın ve uygulansın.
· Doğru bir su yönetim politikası uygulansın, suyun ekonomik kullanılması ve adil paylaşılması yasalarla güvence altına alınsın. Ayrıca bu konuda teknik altyapı sağlansın, eğitim ve ekonomik destek verilsin.
· Çiftçinin kendi tohumunu üretebilmesi için yasal değişiklik yapılsın.Kendi tohumunu üreten çiftçilere teşvik amacıyla teknik bilgi ve ekonomik destek yapılsın.
· Tohum çeşitlerinin korunması sağlansın.
· Tohum ve gen bankaları kamunun elinden çıkartılmasın.
· Yerel tohumların korunma ve geliştirilmesi için önlemler alınsın,bu konuda planlı çalışmalar başlatılsın.
· Mevcut gen bankalarının şirketlerin eline geçmesi engellensin.
· Toprağı, suyu kirleten insan sağlığı için risk oluşturan ve küresel ısınmaya katkı koyduğu belirlenen kimyasal ilaca, kimyasal gübreye dayalı üretim tarz terk edilsin. Bilgeliğe ıslaha dayalı, doğayla dost, sürdürülebilir tarım tarzına yani -endüstriyel olmayan-organik tarım tarzına dönmek için merkezi devlet politikaları üretilsin ve uygulansın.
Çiftçilerin ekonomik, demokratik, sosyal ve siyasal haklarını korumakla kendini yetkili ve yükümlü gören Çiftçi Sendikaları Konfederasyonlaşma Platformu olarak Türkiye tarımında süregelen politikaları doğru bulmuyoruz.
İflasımıza neden olan IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü ve Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikası güdümlü tarım politikalarının uygulanmasını artık istemiyoruz. Bu politikaların savunucularına destek vermeyeceğiz. "Bu politikaları uygulamayacağız" diyerek oylarımızı aldıktan sonra IMF'nin, DB'nın ve AB OTP'nin dediklerini yapanları hemen teşhir edeceğimizi ve desteğimizi çekerek meşruiyetlerini tartışma konusu yapacağımızı şimdiden kamuoyu ile paylaşıyoruz.

"Yeni bir seçim olur, sandık kurulur, orada hesap görülür"demiyoruz, demeyeceğiz.Çünkü siyasi partileri uyarmak mesleğimize ve kendimize olan saygımızın gereğidir.Bu seçimin hemen arifesinde Çiftçi Sendikaları Konfederasyonlaşma Platformu olarak açıklıyoruz: "Karakolda doğru söyleyen, mahkemede şaşan" siyasetçileri ve partileri artık istemiyoruz!

ÇİFTÇİ SENDİKALARI KONFEDERASYONLAŞMA PLATFORMU

No comments: