Wednesday, July 11, 2007






AKP BAŞARISI: TİGEME NE GEREK VAR?


Abdullah AYSU
Yazı Dizisi: ÇÖKERTİLEN TARIM: Siyasi partilerin tarıma bakışı
Biegün 11.07.2007

TİGEM'lerin kiralanması doğru ve geliştirici olmadı. TİGEM'leri kiralayan birçok firma taahhüt ettiği yatırımları yapmadı. Ve kiralamalar durduruldu. BİZ de başaramadık elden çıkardık denilen topraklar, Türkiye'nin en temiz toprakları. Kâr amaçlı şirketlere kiraya vermek sorumluluktan uzak bir davranıştır
* * *
AKP; "Tarım sektöründe uygulanan diğer önemli politika ise, yıllardır yeni yatırım yapılmadığı için verimliliğini kaybeden tarım işletmelerinin (TİGEM) kiraya verilerek devletin yükünün azaltılması ve özel sektörün yatırım yapmasının önünün açılmasıdır" diyor.

TİGEM'lerin kiraya verilmesi doğru ve geliştirici olmadı. TİGEM'leri kiralayan birçok firma taahhüt ettiği yatırımları yapmadı. Bu nedenle kiralamalarının durdurulması kararı alındı. Ayrıca TİGEM'ler Türkiye tarımı için, öncülük, eğiticilik, öğreticilik, ıslah ve damızlık konusunda kamu tarafından çalıştırılması gereken kuruluşlardır. TİGEM'ler için "yıllardır yeni yatırım yapılmadığı için verimliliğini kaybeden tarım işletmeleri" olduğu için kiraya verdik yerine "yatırım yaptık, eğiticilik, öğreticilik, ıslah ve damızlık yetiştiriciliğinde iyi bir düzeye getirdik" demek ve yapmak başarıdır. Yoksa diğerleri yatırım yapmamış biz de sattık, elden çıkardık yaklaşımı başarı değil, başarısızlıktır. Biz de başaramadık elden çıkardık denilen topraklar, Türkiye'nin en temiz topraklarıdır. Doğası gereği kâr hırsıyla bu toprakları kullanacak olan şirketlere kiraya vermek en azından sorumluluktan uzak bir davranıştır.

YASALAR TARIMI ŞİRKETLEŞTİRİYOR

AKP; "Tarım sektörümüzün günün koşullarına uyum sağlaması amacıyla reform niteliğinde aşağıda yer alan kanunlar çıkarılmıştır" diyor.

AKP hükümeti, "günün koşulları" derken küresel kapitalizmin tarım kesiminde yapmak istedikleridir. Bu nedenle küresel kapitalizmin tarımda uygulanmasını istediği her şeyi AKP, hükümetliği döneminde zaten eksiksiz yerine getirdi. Bundan sonra da aynı politikayı izleyeceğini bu söylemiyle belirtiyor.

AKP hükümeti, çıkardığı yasalarla çiftçiliği ortadan kaldırmaya, şirketlerin Türkiye tarım ve gıdasında egemen olmasına diğer hükümetler gibi hizmet etti. IMF ve Dünya Bankası'nın istekleri olan ve tarımda IMF, Dünya Bankası benzeri bir politika izleyen Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikası'nı Türkiye'de içselleştirmek için bir dizi yasa çıkarttı. Şimdi çıkarılan bu yasaları Türkiye tarımının ger-çekliğiyle karşılaştıralım.

TARIM ARAZİSİNE AMAÇ DIŞI YÖNTEM

AKP; "parçalanamaz minimum tarımsal arazi büyüklüğünü 20 dekara yükselten Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu" çıkardı. Toprak Koruma ve Arazi Kullanma Kanu-nu'nun temel olarak olumlu unsurları barındırdığı söylenebilir. Uygulamaya bakıldığında iyimser olmamızı gerektiren hiçbir ölçüt yok. Toprak koruma kuralları ileride tarım arazilerinin amaç dışı kullanılmasının hukuki temelini sağlayacak izlenimi veriyor ve bu kanıyı güçlendiren uygulamalar fazlasıyla var.

BÜYÜKLERE SİGORTA DESTEĞİ

AKP; "Çiftçilerimizin karşı karşıya olduğu pek çok riski güvence altına alan ve primlerin yüzde 50'sinin devlet tarafından ödendiği devrim niteliğindeki Tarım Sigortası Kanunu" çıkardı. AKP hükümetinin çıkardığı Tarım Sigortası Yasası'nın mevzuatı, çiftçileri değil, sigorta şirketlerini gözetecek şekilde düzenlenmiş bir yasadır. Kapsamı dar tutuldu. Örneğin kuraklığa karşı sigorta yapamayan şirketlere çiftçilerin bir yaptırımı olamıyor, bir de bunca ekonomik, sosyal ve siyasal baskı altında tutulan küçük ve orta ölçekli çiftçiler prim yatıracak para bulamadıkları için sigorta yaptıra-mıyor. Sigorta yaptırabilecek şirketlerle büyük toprak sahiplerinin sigorta priminin yarısını devlet karşılayarak şirkedere ve büyük toprak sahiplerine bu yönden de destek vermiş oluyor.

ÇİFTÇİLERE TOHUM ÜRETİMİ ENGELİ

AKP; "Tohumculukta dışa bağımlılığa son verilmesini sağlayacak olan Tohumculuk Kanunu" çıkardı. Tohumculuk Kanunu ile yurtiçinde sadece kayıt altına alınmış çeşitlere ait tohumlukların ticaretine izin verildi. Çiftçilerin ürettiği tohumları satmalarına engel getirildi. Çiftçilere ürettiği tohumu satmamak kaydıyla, sadece ailesinin ihtiyacı kadar, sınırlı tohum üretmesine izin verildi. Çiftçiler aralarında pazarda tohum alıp satamaz hale getirildi. Sadece çiftçilerin aralarındaki parasız değiş tokuşa izin verildi. Devlet-kamu tohum üretim alanının dışına çıkarıldı. Kamu, tohumun sertifikalandırma, ticaret ve denetimini şirketlere bıraktı. Şirketlerle çiftçiler arasında çıkacak anlaşmazlıklarda, devlet değil, tohum şirketlerinin oluşturduğu Tohumcular Birliği yetkili kılındı. Yasa; çiftçilerin tohum ihtiyaçlarını sağlamaları için tek adres olarak tohum şirketlerini gösteriyor. Çiftçileri ihtiyacı olan tohumu şirketlerden karşılamaya mecbur bırakıyor.

Tohumculuk Yasası bilindiği gibi çiftçinin çiftçilikle bağını koparma içeriklidir. AKP bu kanuna ilişkin "çıkardığımız bu kanun, hükümet olarak yanlışımızdır" diyerek geri çekip çiftçiler lehine yeniden düzenleyip çıkarma samimiyetini göstermelidir.

ORGANİK TARIMDA SORUNLAR

AKP; "Katma değeri yüksek ve dış talebin yoğun olduğu organik ürün ve girdilerin üretiminin geliştirilmesini sağlayacak olan Organik Tarım Kanunu" çıkardı.

Organik Tarım Yasası'nın sertifikalandırma işlemlerini şirketler eliyle yürütmeye yasal güvence getirdiği ve kamunun sertifikalandırmada devre dışı bırakıldığının yanlışlığından hiç söz edilmiyor. Yasa genel olarak olumlanıyor. Organik tarım sonunda elde edilen sağlıklı ürünlerin yetiştirildiği ülkelerdeki yurttaşların kolayca tüketebilmeleri için hiç bir çözüme yasada yer verilmiyor. Zaten bildirgede;" dış talebi yoğun" demekle yurttaşını sağlıklı gıdayla buluşturma hedefli olmadığını belirtiyor. Gelişmiş ülke yurttaşları için sağlıklı gıda üretemeye teşvik eden bir yaklaşım egemen.

Kimyasala dayalı endüstriyel tarımın neden olduğu sağlık sorunlarının yarattığı paniği ranta dönüştürmeye çalışan şirketlere karşı merkezi bir politikaya da yine yasada yer verilmemiş.

Organik tarımın esasında sürdürülebilir köylü tarımı olduğu, bu tarım tarzının sürdü-rülebilinmesi için yani çiftçilik mesleğinin yürütülmesi için de yine hiçbir politik, ekonomik ve sosyaî bir öngörü yasada yok. Daha çok idari düzenlemelerin yapıldığı yasada, kamunun çiftçilere organik tarım konusunda eğitim desteği verilmesi bile (yaptırım düzeyinde) yer almıyor.

Organik tarım yapmayan çiftçiye dekar başına 10 YTL, organik tarım yapan çiftçiye 13 YTL gibi düşük bir destek öngörülüyor. Verilen bu destek de ek bir destek değil, çiftçiler için belirlenen genel desteğin içinde birinin desteğini azaltıp diğerine verme biçimindeki yanılsama yaratılarak verilen bir destek. Desteğin bu kadar düşük ve simgesel kalması çiftçileri organik tarıma özendirici değil. Sadece Ziraat Bankası'ndan kredi kullanılması halinde faizinin yüzde 60'ını devletin karşılaması durumu var. Ziraat Bankası'ndan kredi kullanabilme koşullarına bakıldığında büyük çiftçilerin ve şirketlerin kullanabileceği bir düşük faizli kredi mekanizması oluşturulmuştur, denilebilir. Organik tarımın şirket tarımcılığı değil, aile tarımı olduğunu düşündüğümüzde uygulamanın organik tarımın ruhuna aykırı bir düzenleme olduğu görülüyor.

AKP; "Tarım ürünleri ticaretini kolaylaştıracak, ürün borsalarını geliştirerek vadeli işlemler ve opsiyon borsasında vadeli tarım sözleşmelerinin işlem görmesini ve üreticilerin fiyat dalgalanmalarından etkilenmelerini önleyecek Lisanslı Depoculuk Kanunu" çıkardı. Yasa ABD'den kötü kopyalanmış bir yasadır. ABD'deki Lisanslı Depoculuk Yasası ile çiftçiler; ürettiği ürünleri depoya teslim ederler. Teslim ettiği ürünün karşılığında, ürün miktarını ve kalitesini gösterir bir belgeyi alırlar. Alınan bu belgeyle istenirse bankaya başvurulur. Banka, o yıl için belirlenmiş ürün taban fiyatı üzerinden, ürün tutarının yüzde 70 karşılığı kadarını çiftçiye kredi olarak hemen öder. Verilen bu kredinin faizi yok denecek kadar düşüktür. Böylece çiftçiler, ürün hasadının hemen ardından, hem ihtiyacı olan nakit paraya kavuşmuş hem de nakit ihtiyacı için ürününü düşük fiyata elden çıkarmamış olur. Ürün piyasada taban fiyatından daha yüksek fiyata ulaştığında, depoya teslim etmiş oldukları ürünün tamamını belgeye dayalı olarak satabilirler. Satıştan elde ettikleri parayla önce bankaya kredi borcunu öderler. Ürünü piyasada en yüksek değere ulaştığında satış yaparak, aradaki farkı kazanç olarak alırlar. Yani ABD'deki Lisanslı Depoculuk Kurumu çiftçinin sorununu çözmeye ve çiftçiye kazandırmaya kurguludur. AKP hükümetinin çıkardığı Lisanslı Depoculuk Yasası ile; çiftçiler, ürettiği ürünü depoya teslim edecekler. Depoya teslim ettiği ürünün karşılığında kendilerine bir belge verilecek. Ancak, o belgeyle ABD'de olduğu gibi bankalardan düşük faizli kredi alamayacaklar. Ürün için taban fiyat be-lirlenmeyecek. "Kendine bir tüccar bul, kaça satarsan sat" denilerek, çiftçi piyasaya karşı korumasız bırakılacak. Ayrıca ürününü sattığı zaman ile teslim ettiği zaman arasındaki sürenin depo kirası da çiftçiden alınacak. AKP hükümetinin çıkardığı Lisanslı Depoculuk Yasası çiftçinin sorununu çözmeye değil, şirketlere kazandırmaya kurguludur.

Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası (VOB) ise Türkiye gerçekliğine ve kültürüne uygun olmadığı için zaten işlem yapabilmiş de değildir.

KOLEKTİF ÜRETİME ENGEL

AKP hükümeti çıkardığı Üretici Birlikleri Yasası ile Birlik üyelerinin kolektif üretim yapmasını engelliyor. Tüm üyelerin birliklere üye olmalarını düzenliyor ancak birliklerin üyelerin ürettiği ürünleri işleyebilecek sanayi tesisleri kurmasını önlüyor. Birliklerin, üreticilerin kullandıkları girdileri (ilaç, gübre vb) iç veya dış piaysadan toptan alıp üreticilere dağıtması engelleniyor. Üretici- tüketici ilişkisinin doğrudan kurulabilmesi için aracıların ortadan kaldırılmasını bu yasa sağlamıyor. Çiftçilerin adına teker teker olmak kaydıyla sözleşme yapabilmesinin önünü açıyor, ancak birliklerin tüm üyeleri adına sözleşme imzalanmasını yasaklıyor. Birliklerin gelirinden üyelerine pay dağıtması engelleniyor. Ayrıca hükümetlerce tarımla ilgili olan ve onaylanmış uluslararası sözleşmeleri aynen kabul etme ve gereğini yapma zorunluluğu getiriyor. Yasa, üreticilerin birliğini tesis edici değil, adeta dağıtma maksadı çıkarılmış bir yasa gibi...

İşte AKP hükümetinin reform niteliğinde diye değerlendirdiği yasaların içeriği bunlar...

AKP; "Hedefimiz, tüketimdeki eğilimleri yakından izleyerek, gelişmeleri bir "erken uyarı" mantığıyla küçük ve orta ölçekli üreticimize ileten bir yapı oluşturmaktır" diyor.

AKP hükümetinin çıkardığı yasalara bakıldığında, çiftçiliği ortadan kaldırmaya kurgulu olduğu açıkça görülüyor. Yani söylenen başka yapılan başka.

SUYUN TİCARİLEŞTİRİLMESİ

AKP; "Toprak ve su kaynaklarının etkin kullanılmasına dönük yöntem ve araçlara öncelik verilecektir. Bilinçli sulama için geliştirmeye başladığımız yağmurlama ve damlama sistemi yatırımlarını desteklenmeye devam edeceğiz. Sulama projelerine öncelik vererek rasyonel hale getirecek ve bu projelere yeterli kaynak tahsis edeceğiz. Barajı bitirilen projelerin, sulama ve bakım kısmını özel sektörün yatırımına açacağız" diyor.

Toprak ve su kaynaklarının doğru ve etkin kullanılmasına dönük destekler doğru bir yaklaşımdır. Ancak sulanabilecekken sulana-mayan arazilerin suyla buluşturulması için bütçeye konulan ödenek azdır. Bütçeden ayrılan bu ödenekle sulanabilecek arazilerin tamamını sulayabilecek duruma getirmek için 80 yıla ihtiyacımız var. Bitirilen barajların çiftçi örgütlerine ve kamunun yönetimine değil de özel sektöre devredilmesinin düşünülmesi suyun ticarileştirilmesidir, yanlıştır. Çünkü parası olanların topraklarını sulayabilecekleri yeterli parası olmayan küçük ve orta ölçekli çiftçilerin barajlar su dolu bile olsa arazilerini sulayamayacaklarını gösteriyor.

ÇİFTÇİLER ŞİRKET KÖLESİ OLACAK

AKP; "Pazar garantili sözleşmeli üretimi yaygınlaştıracak tedbirler uygulanacaktır" diyor. IMF ve Dünya Bankası patendi yapısal uyum programlarıyla piyasayı düzenleyecek tarımsal KİT'ler önceki hükümetier tarafından özelleştirildi. Çiftçi piyasada yalnız başına bırakıldı. AKP "bu yapılanların yanlış olduğunu biliyorum, düzelteceğim" diye köylünün oylarına talip oldu ve aldı. Ancak hükümet olduktan sonra piyasayı düzenleyen alım kuruluşlarını oluşturmadı. Üreticinin üretime başlayabilmesi ve üretim sürecinde gereksinimi olan düşük faizli tarımsal kredi ve diğer girdiler için sübvansiyon uygulamadı. "Geçmiş hükümetlerin bıraktığı yerden IMF ve Dünya Bankası politikalarının bir sonraki aşaması şirketlere mahkûmiyet anlamına gelen sözleşmeli üreticiliği yaygınlaştıracağız diyor. Yani IMF ve Dünya Bankası'nın çizdiği yolun dışına çıkmayacağız. Çiftçileri şirketlerin kölesi yapacağız" diyor.

TOPRAKLAR OTOMOBİLLER İÇİN

AKP;"Dünyada önemi giderek artan Enerji Tarımı geliştirilerek yaygınlaştırılacak, tarım ve diğer sektörlerin ihtiyaç duyduğu biyoeta-nol ve biyodizel üretimi teşvik edilecektir" diyor.

Enerji tarımı, otomobiller ve endüstriye enerji üretme kaynaklı yaklaşımdır. İnsanların ve hayvanların beslenmesini sağlayacak gıda üretimi yerine otomobillere yakıt sağlama amaçlı arazilerin tahsis edilmesi anlamındadır; kabul edilemez. Çünkü arazilerin enerji tarımı için tahsisi gıda üretimini ve arzını azaltacağı, dolayısıyla gıda fiyaüarının yükselmesine ve yoksulların gıdaya erişimini güçleştirecektir.

"İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın" görüşünü benimseyen AKP için bu biyodizel, biyoetanol yaklaşımı "otomobilleri yaşat ki, otomobil sanayisi yaşasın"a dönüşüyor. Dünyadaki moda yaklaşım olan biyodizel, biyoetanol üretimi çevreye dost olduğu yaklaşımıyla kamuoyunda yaldızlanmaktadır. Bu görüş, tamamen doğru olmayan bir görüştür. Biyodizel ve biyoetanol üretimi için tahsisi edilecek arazilerin neden olacağı açlığın yanında bu arazilerde yapılacak tek tip üretimin kendisi başlıba-şına çevresel kirliliğin ve küresel ısınmanın sebebidir. Bu konuda dünyadaki esen moda rüzgârın eddsinde söylenmiş bir söylemden başka bir şey değildir.

DEMOKRATİK KOOPERATİFLER

AKP; "Organize Tarım Bölgeleri projelerini uygulamaya geçireceğiz. Yerli tohum geliştirme çalışmalarına azami önem ve destek vererek, özel sektörün de bu yöndeki çalışmalarını teşvik edeceğiz" diyor.

Organize Tarım Bölgeleri de kulağa hoş gelen bir söylem. Ancak çiftçilerin gerçek anlamda işleyen, işleyecek olan yapısı demokratik, işleyişi demokratik kooperatiflere ihtiyacı var. Bu konuda yasal düzenlemeler yapmayarak özel sektörün gıdada egemenliğini oluşturmaya yönelik çabalar üreticileri sömürmekten/özel sektöre sömürtmekten başka işe yaramaz.

Çiftçilerin ihtiyacı, üretimden pazarlamaya egemen olacakları demokratik yapılar, yani kooperatiflerdir. Yoksa üretimi yapıp çekilen değil. Ürettiğini işleyen, ambalajlayan ve tüketiciye ulaştıran yapılara yani demokratik kooperatiflere ihtiyacı var. Ürettikleri ürünlerini satarken, pazarlık gücü bile olmadan elinden yok pahasına alacak olan çiftçilerin, Organize Tarım Bölgelerinde desteklerle semirtilmiş, orada alıcı kuş gibi konumlanmış özel sektöre de Organize Tarım Bölgelerine de ihtiyacı yoktur.

AKP, hükümet olduğu dönemde tohum yönetiminin tamamına tohum şirketlerini egemen kılacak Tohumculuk Yasası'nı çıkardı. Şimdi seçim arifesinde seçim bildirgesinde yerel tohumu geliştirecek çalışmaları özendireceğiz diye yazıyor. Bu, çıkardığımız Tohum Yasası yanlış olmuştur anlamında söylenmiş-se doğrudur. Yoksa inandırıcılıktan uzak seçim arifesinde öylesine söylenmiş bir sözden öte bir şey olarak görmemek gerekir.

'ZİHNİYET DEĞİŞİMİ' İYİ YÖNDE DEĞİL

AKP; "Hayvancılık sektöründe büyük bir potansiyele sahip olan ülkemizin rekabet gücünü artırmak için başlatmış olduğumuz zihniyet değişimini kararlılıkla devam ettireceğiz" diyor. AKP'nin sözünü ettiği zihniyet değişikliği; çiftçiliği ortadan kaldırma, tarımı şirketleş-tirmedir. Yani "zihniyet değişimi" iyi yönde değil.

» Üretim değil, ithalat bakanlığı
AKP; "Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nı günün şartları ve AB'ye uyum çerçevesinde yeniden yapılandıracağız" diyor. Bir süredir IMF ve Dünya Bankası'nın önermeleriyle köylerden ve köylerin işlerini yapmaktan çekilen Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nm isminden Köyişleri kelimesini çıkarmak için çalışmalar yapıldığı kamuoyuna yansıdı. Bunu AB'nin isteğiymiş gibi sunmak doğru bir yaklaşım değil. Türkiye'yi gıdada yeterlilikten uzaklaştıran IMF, DB güdümlü yapısal uyum programlan ile AB OTP güdümlü İlerleme Raporları ile artık Tarım ve Köyişleri Bakanlığı üretime yön vermekten çıkmış, ithalatı düzenleyerek halkı aç bırakmamak için uğraşmaktadır.
* * *YARIN: Cumhuriyet Halk Partisi'nin tarım hakkındaki görüşleri

No comments: