Wednesday, June 17, 2009

ABDULLAH AYSU:GDO DEMEK İNSANLA KEÇİYİ EVLENDİRMEKTİR, BUNU KİM İSTER


ÇİFTÇİ-SEN GENEL BAŞKANI ABDULLAH AYSU:GDO demek insanla keçiyi evlendirmektir, bunu kim isterTürkiye'nin Genetiği Değiştirilmiş Organizmalara (GDO) yeşil ışık yakmasına tepki gösteren Çiftçi-Sen Genel Başkanı Abdullah Aysu, GDO’ların insan sağlığını ve tarımsal verimi tehdit ettiğine dikkat çekti. Domates geni ile balık geninin birleştirilmesi ile GDO’ların oluştuğunu kaydeden Aysu, “Daha ileriye gidecek olursak, insanla keçinin evlendirilmesi de GDO’lar için bir örnektir” dediELÇİN YILDIRALAmerikan Tarım Bakanlığı sponsorluğunda geçtiğimiz günlerde, Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar ve Tohum Gezisi düzenlendi. "Bio Güvenlik Yasa Tasarısı" ile ilgili bilgilendirme yapmak için gerçekleştirilen geziye, Türkiye’den milletvekilleri ve TÜBİTAK üyelerinden oluşan bir grup da katıldı. "İkna gezisi" olarak da adlandırılan gezinin ardından yetkililer, Türkiye'de genetiği değiştirilen ürünlerin üretimine kapı açacak yasa tasarısı sessiz sedasız TBMM gündemine sundu.Hükümet, dünyada artan gıda sorunlarını gerekçe göstererek hazırladığı “Ulusal Gıda Güvenliği Yasa Tasarısı” ile genetiği değiştirilmiş bitkilere izin verilmesinin önünün açılması için hazırlıklarını sürdürürken, tasarının ‘bilimsel elekten geçen genetiği değiştirilmiş bitkilere üretim hakkı vereceği, tarım planları, ürün çeşitliliği, stratejik ürün üretimi ve üreticinin karının artacağı’ iddia ediyor. Hükümetin bu iddiasına ise pek çok bilim insanı, çevreci, çiftçi tarafından tepki geliyor. Tepkisini dile getirenlerden biri de Çiftçi Sendikası Genel Başkanı Abdullah Aysu.GDO'LARIN ADI KATIR TOHUMUDURGDO'ların iki değişik genin birleştirilmesi ile elde edildiğini kaydeden Çiftçi-Sen Genel Başkanı Abdullah Aysu, GDO’ları bir eşekle ile bir atın çiftleşmesi ile oluşan katıra benzettiğini söyledi.Çiftçi dilinde GDO’lara ‘katır tohumu’ dediklerini belirten Aysu, katır gibi GDO’ların da kendi neslini devam ettiremediğini söyleyerek, “Domates geni ile balık genin birleştirilmesi ya da akrep geni başka sebzelerin genlerinin birleştirilmesi ile GDO’ların oluştuğunu kaydederek, “Daha ileriye gidecek olursak insanla keçinin evlendirilmesi de GDO'lar için bir örnektir. Bunu kim ister” diye konuştu.BİO ÇEŞİTLİLİK ORTADAN KALKIYOR"Bu genlerin birleştirilmesi ile tarımsal ürünlerde verim artırılması, ürünlerin raf ömrünün uzatılması, çiğ ürünlerde besin unsurlarının ve bileşenlerinin geliştirilmesi ve bitki ve hayvanlarda hastalıklara direncin artırılması gibi avantajların sağlanmasının hedeflendiğini kaydeden Aysu, GDO'lar ile artan dünya nüfusu karşısında yeterli gıda maddesinin sağlanması için de umut olarak görüldüğünü söyledi.“Bu amaçla yetiştirilmekte olan ürünlerin başında soya, mısır, kolza, pamuk ve domates geliyor” diyen Aysu, “Sebze ve meyvelerin raf sürelerinin uzadığı doğrudur. Ancak, bu yolla bio çeşitliliği ortadan kaldırıyoruz. Örneğin eskiden 130 bin çeşit pirinç varken, şimdi 30 bin pirinç çeşidi kalmış durumda. Bu da ileriki yıllarda büyük afetlerin yaşanacağı anlamına geliyor. Pekin'de söylenen çok güzel bir söz vardır; "Pekin'de kelebek kanat çırpar, okyanusta dalgalar oluşur" diye, bu sözle kelebeğin kanat çırpışından, okyanusun dalgalanmasına kadar geçen süreçte evrende her canlının bir görevi olduğu anlatılıyor. İşte bizler, bu sözü hayata geçirmeliyiz” şeklinde konuştu.Meyve ve sebzelerin raf süresinin uzatılmasını insan sağlığı açısından değerlendiren Aysu, mevsiminde tüketilmeyen meyve ve sebzelerin, yıllar sonra insan vücudunda tahriplere yol açtığına dikkat çekti.
İNSANLARA ETKİSİ ARAŞTIRILMADIEn sık rastlanan rahatsızlıkların başında kanserin geldiğini dile getiren Aysu, sözlerini şöyle sürdürdü, “Her yeni mevsimle birlikte vücutta kendini o mevsime hazırlıyor. Her mevsimde yetişen gıdanın kendisi aynı zamanda insan ve diğer canlıları da yeniden var eder ve onu mevsime uyarlar. Kışın domates yediğimiz takdirde vücudun o an için ihtiyacı olmayan bir gıdayı tüketmiş ve vücuda gereksiz bir yükleme yapmış oluyoruz. Üstelik ne kadar doğal koşullarda yetiştirilmiş olursa olsun, mevsiminde yenmeyen ürünler, bir süre sonra bağışıklık sistemimizin çökmesine neden oluyor.”DENEY FARELERİ BİLE ÖLDÜYetkililerin, GDO'ların insanlar için zararlı olmadığı yönündeki açıklamalarını da eleştiren Aysu, GDO’ların insanlar üzerinde etkisini araştıran bir araştırmanın yapılmadığına dikkat çekerek, sadece fareler üzerinde deneyler yapıldığını söyledi.Yapılan deneyler sonucu, genetiği değiştirilmiş soyalarla beslenen farelerin yavrularının yüzde 60-70’nin üç hafta sonunda, normal soya ile beslenen farelerin yavrularının ise yüzde 6’sı veya 8’inin öldüğünün tespit edildiğini anlatan Aysu, üst üste GDO'lu ürünlerle beslenen farelerin üreme özelliklerinin de yok olduğunu ve iç organlarının üçte bir oranında küçüldüğünün yapılan araştırmalar sonucu ortaya çıktığını açıkladı.Bu sonuçların, dünyanın da kabul ettiği bilimsel bir gerçeklik olduğunun altını çizen Aysu, “Dünya nüfusu karşısında yeterli gıda maddesinin sağlanacağı savının ise kuyruklu bir yalan olduğunu söyleyerek, dünya üzerindeki gıda üretimi yüzde 110'dur. Fakat gıdaların dağıtımı adil bir şekilde yapılmadığı için bugün açlıktan ölen insanlar oluyor” dedi.GÜMRÜKLERDE LABORATUVAR OLMALIÜlkemize GDO'ları girişi yasak olsa da, ne yazık ki gümrüklerde kontroller olmadığı için GDO’ların Türkiye’ye rahatlıkla girdiğini dile getiren Aysu, bu durumu önlemek için gümrüklere GDO'ları tespit eden bir laboratuvarların kurulmasının şart olduğunu söyledi.“Her şeye kaynak ayıran Türkiye, laboratuvar için kasıtlı olarak kaynak ayırmıyor” diyen Aysu, sözlerine şöyle devam etti, “Arjantin'den Türkiye'ye gelen mısırların GDO'lu olduğu İsviçre laboratuvarlarında kanıtlandı. Bu durumu Toprak Mahsulleri Ofisi’ne bildirdiğimizde açıklaması, 'bu bize ait olan bir şey değil. 12 yıldan beri devam eden sistemi sürdürüyoruz' oldu. Özrü kabahatinden beter bir açıklamaydı bu. Ve bu sistem hâlâ devam ediyor. Yetkililerin açıklaması ise, 'yapılan sözleşmelere güveniyoruz' şeklinde oluyor. Ama artık herkes Türkiye'de GDO'ların kullanıldığını biliyor. Yetkililer bile artık saklamıyor."Aysu: 28 Haziran’da Ankara’daki mitingde buluşalımGDO'lara karşı mücadele için kapitalist sistemden mağdur olan insanların bir araya gelerek ittifaklar manzumesi oluşturması gerektiğini dile getiren Çiftçi-Sen Başkanı Abdullah Aysu, kadın hareketleri, işçiler, gençler, çiftçiler, çobanlar… birleşerek, tepkilerini dile getirmeli. Biz Çifti-Sen olarak, 28 Haziran’da Ankara'da GDO'ları protesto etmek için bir miting yapacağız. KESK, Ziraat Mühendisleri Odası, Tüketiciler Federasyonu, Doğa-Der, gibi birçok örgüt de mitinge katılacak. Bu mitingle hükümete, "Kanunu çıkarabilirsiniz. Ancak çıkarttığınız sadece kanun olarak kalacaktır; çünkü meşruiyeti yoktur" mesajını vereceğiz" diye konuştu.10 şirketin kârı için 7 milyar insanın sağlığı riske atılıyorKAPİTALİZM ile GDO’lar arasındaki ilişkinin birbirine bağlı olduğuna işaret eden Çiftçi-Sen Başkanı Abdullah Aysu, “Bitkiler ve tohumlar yüzyıllardır kendi başına, dışarıdan bir müdahale olmaksızın yaşamını sürdürüyordu. Ama bugün büyük tohum şirketleri, bunları ele geçirmek ve sömürüyü otomatiğe bağlamak için genleri değiştirdiler” dedi.Son iki-üç yılda da terminatör geninin geliştirildiğini belirten Aysu, “Bu genin özelliği bir kez kullandığınız da yine bir sonraki yıl aynı tohumu almak durumunda kalıyorsunuz. Çünkü bu genler kendi kendini yok ediyorlar. Oysa çiftçiler, yüzyıllardır kendi ürettikleri ürünlerin tohumunu alıp, bir sonraki yıl ekerdi. Çiftçiliğin adı da budur zaten. Aksi durumda çiftçi değil o andan itibaren işçi, bağımlı taşeron, köle oluyorsunuz. Doğa yoksullaştığı oranda şirketler zenginleşiyor. Bu şirketlerin, 2028 için koydukları hedef 20 trilyon dolarlık ciro. Dünya üzerindeki sahici para ise 98 trilyon dolar. Ve bu şirketlerin sayısı 10’u geçmiyor. Ama söz konusu olan 7 milyar insan. Ve bir o kadar da canlı. Size şöyle örnek vereyim; Bir hektar toprağın içersinde 2 ton canlı var. Farelerden mikro organizmalara kadar. Bunun olacağını yıllar öncesinden Marx keşfetmişti. Marx, kapitalistlerin sadece işçileri sömürerek zenginleşmediklerini, topraktan ve sudan hırsızlama yaparak da zenginleştiğini söylemişti" diye konuştu.
***‘GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ ORGANİZMALAR’I ANLATAN BİR KİTAP:Soframızdaki gıda, bize gösterildiği gibi üretilmiyorHAYYKİTAP tarafından yayımlanan ve Mekbure Bayram tarafından kaleme alınan "Gıdalar, Ambalajlar, Silahlar ve Araçlar" isimli kitap, genetiği değiştirilmiş gıdalar ve bu gıdaların biyolojik, ekonomik, sosyolojik etkileri konusunda çok yönlü bir bilgi sunuyor.Okuyuculara, “Gıdaların sofralarımıza gelene kadar geçirdiği evrelerden haberdar mıyız?” sorusunu yönelterek tüketim malzemesi özellikle de gıda alan yurttaşları bir kez daha düşünmeye sevk eden kitabın girişinde şöyle yazıyor:
SANAL MANZARALAR“Kentli tüketici, gıda ambalajlarının üzerindeki resimlerde ya da televizyon reklamlarında sunulan köy manzarasını gerçek sanıyor. Oysa reklamlarda gördüğümüz, sebze toplayan güler yüzlü köylü kadınların, yemyeşil kırlarda yayılan mutlu ineklerin gerçek dünyayla uzaktan yakından ilgisi yok. Gıda, bize gösterildiği gibi üretilmiyor…”
Kaynak
BirGün gazetesi

No comments: